Mozart'tan Madonna'ya

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Mozart’tan Madonna’ya kitabında, dünyanın ilk Rock profesörü Peter Wicke, eğlence müziğinin köklerine inerek toplumda yükselişini araştırıyor. Eğlence kültürünün dans figürlerinde ve popüler müziğin içeriğinde toplumu saran, bilinçaltını sergileyen çılgınlığı ile toplumun ahlaki değerleri arasındaki çatışmayı ele alırken, Viyana valsinden tangonun erotizmine, Beatles’tan Rock’n Roll’la tabuların yıkılmasına uzanan süreçte popüler müziğin öznel bir kültür tarihini sunuyor.

“Adına Popüler Denilen Şeyi Unutma”
Sanattan Eğlenceye Doğru –
Popüler Müziğin Doğuşu

“Adına popüler denilen şeyi unutma...” 1780 yılında baba Leopold Mozart oğlu Wolfgang Amadeus Mozart’ı geniş dinleyici kitlelerini gözden uzak tutmaması için, bu sözlerle uyarıyordu. “Sana önerim, çalışmalarında yalnızca müzikten anlayanları değil, anlamayanları da düşünmen... Bildiğin gibi, müzikten gerçekten anlayan 10 kişi varsa, anlamayanların sayısı 100’dür. Bu nedenle popüler denilen ve her kulağı gıdıklayan şeyi unutma.”
Bu iyi niyetli baba öğüdü verildiği sırada, 18. yüzyılın sonunda en somut ifadesini Fransız Devrimi’nde bulmuş olan kökten devrim süreci yaşanmaktaydı. Bu dönemde burjuvalar devleti ve toplumu kendi ideallerine göre şekillendirmeyi amaçlıyorlardı. “Burjuvalık”, tarih sahnesine ilk defa adım atan kentsoylu vatandaşın dünyayı ve kendini algılarken, sınıf kavramının da ötesinde kültürel hedefi ve kendini dışa vurma biçimiydi. Devrim öncesi aydınlanma döneminde akıl çağının başlaması ile birlikte, günlük yaşamın gündemine çoktan girmiş olan “popüler düşünce”, bu yeni yapılanmada, müzikte de, kendine özgü bir model oluşturmaya başlıyordu. Fransa’da “philosophie populaire” (Diderot), yani halk felsefesi akımının kurulması da yüzyılın ortalarına rastlıyor. Bu gelişim, Almanya’da Friedrich Nicolai ya da Moses Mendelssohn isimlerini akla getirmekte. Gene aynı dönemde popüler oluş edebiyatlarda da emin ve kararlı adımlarla yerini sağlamlaştırırken, 19. yüzyılın başında “Estetik duygusu olan dinleyiciler” başlığı ile yayınlanan bir yazıda da belirtildiği gibi, müzik alanında da “herkesin anlayabileceği ve her kulağa hoş gelen” bir müzik anlayışı gelişmekteydi.
Günümüzde hoparlörlerden bayağı ve saldırgan seslerle yükselip, kulaklarımızı tırmalayan gözardı edilemeyecek çeşitlilikte, sonu gelmez hit parçalar, kültür tarihindeki kökü 18. yüzyıla dayanan bir gelişim sürecinin sonucudur.
Salt dans etmek ve eğlenmek amacıyla müzik yapmak, örneğin, herkesin tanıdığı içki alemi ve dans şarkıları, en eski zamanlardan beri tüm sosyal sınıflar için müziğin vazgeçilmez bir parçasıydı. Keyif duymayı, şehveti, tat almayı ve toplum içinde birlikte eğlenmenin verdiği haz duygularını müzik yoluyla uyandırmak, kuşkusuz çağımızın bir buluşu değildir. Ancak zamanımızda müziğin bu türünün toplumun günlük yaşamında böylesine büyük bir yer tutması, her an karşılaşılabilir olması ve bu duruma uygun olarak popüler sıfatıyla adlandırılması, 18. yüzyılın sonlarına doğru burjuva sınıfının yukarılara tırmanışı ile gerçekleşmeye başlamıştır. Müzik, daha önceleri tüm halk sınıfları ve kesitleri tarafından çok doğal bir olgu olarak karşılanır ve günlük yaşamın bir parçası olduğundan, genellikle pek önem verilmezdi.
Burjuva devlet kapsamına giren ve ulus fikri üzerine temellendirilen modern toplum içinde “popüler” olgusu, kamuda tartışılan bir sorun olduğu gibi, aynı zamanda herkes için kültür biçimiyle giderek bağımsızlığını kazanan ve çok çabuk ticari organizasyonu yapılabilen kültürel bir uygulama alanıdır. Ortaçağın hiyerarşik yapılı toplumlarında birbirinden tümüyle kopuk yaşayan sınıfların, burjuvaların, köylülerin ve soyluların yaşam biçimleri ve gelenek-görenekleri, ulus devletin çatısı altında doğrudan doğruya birbirleriyle ilişki içinde bulunmaktadır. Burjuvazinin hayata geçirdiği, sermayeye dayalı yeni toplum biçiminde eskinin ve yeninin birleşmesinden bir kültür amalgamı oluşmakta ve bu oluşum kendi gelişim yollarını kendi açmaktadır. Böylece de popüler müziğin doğuşu başlamaktadır.
Daha önceleri çeşitliliğin düzeni içinde her şey, Tanrı tarafından konulduğuna inanılan sabit bir yerde varlığını sürdürürdü ve dolayısıyla müzik yapmak da bu kurala göre temellendirilmişti. Köylü, burjuva, soylu, ırgat, zanaatkâr ve tüccar veya kilise, saray, meyhane ya da bayramlar, kutlamalar ve cenaze törenlerinin, herkesin ve her şeyin kendi durumuna uygun müziği vardı. Müzikçiler için de aynı kural geçerliydi; sarayın daimi müzikçileri veya saraylarda müzik yapanlar, kömünlerin bayram ve eğlencelerini düzenleyen belediye bandosu ve mızıkacıları, kilisenin saygınlığını artıran şarkıcılar ve okul orgcuları ya da sosyal hiyerarşide en alt tabakayı oluşturan ve bağımsız çalışan meyhane kemancıları, çengiler, dans müziği çalan orgcular ve çalgıcı Yahudiler ayrı ayrı yerlere aittiler. Bunların altında, toplumun en alt katmanında panayır müzikçileri ile müzik yaparak dilenenler yer alırdı. Müzik aletleri bile, üflemeli bakır çalgıların, örneğin trompetlerin görkemli gösterilerinden, sarayın aşk şairlerinin lavtalarına ya da meyhanelerde ve köy birahanelerinde çalınan laternalara kadar aynı şema içinde bu katı hiyerarşik düzene tabiydi.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.