MÖ 1100’den Günümüze, Çin ve Dünya - Ejder ve Yabancı Decallar

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

“Konfüçyüs”ten “Mao’nun cinsel yaşamı”na, “ipek” ve “çay”dan “Madam Çan’ın cazibesine”  Çin tarihi özellikle yabancılarla ilişkiler üzerinde odaklanarak kat ediliyor. 

Yüzyıllar boyunca Çin, kendisine katılan herkesi Çinlileştirirken, aslında genelde dışarıdan gelenler tarafından yönetilmiş bir ülke. Orta Asya’nın bozkırlarından gelen Cengiz Han ve Moğol atlıları olsun, Ortaçağ’da İpek Yolu’nu izleyerek gelen Marco Polo ve diğer Avrupalı seyyahlar olsun, Çin nezdinde uygarlaştırılmaları gereken yabancılardı. Bu büyüklük hissi, Avrupa’daki değişimlerin etkisiyle 17. yüzyıldan itibaren kıyılarına gelen gemiler ve sınırlarını zorlayan yerleşimcilerin baskısıyla erimeye, Çin toprakları doğrudan ya da dolaylı olarak yabancıların idaresine geçmeye başlar. 20. yüzyıl ise, tüm dünyada olduğu gibi savaşların çalkantılarıyla geçerken, Çin’in komünizm etkisiyle yeniden birliğini oluşturması ve gururlu bir yükselişe geçmesine zemin oluşturur.

(“Giriş” bölümünden)

Çin, bugün dünyanın en heyecan verici yükselen gücüdür. Çin ekonomisinin yaptığı büyük patlama ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin yakın bir tarihte Doğu Asya’ya egemen ve dünyanın dört bir yanında nüfuz sahibi bir ülke olarak dünyanın bir sonraki süper gücü haline gelme olasılığı, evrensel ilgi, hayranlık ve kıskançlık – hatta korku uyandırmıştır. Çin, sadece yarım yüzyıl önce, savaşlarla beli bükülmüş, yoksulluktan kırılan bir ülke iken ve süper güçler siyasetinin öznesi değil, nesnesi iken akıllara durgunluk veren birçok değişim geçirmiştir.
Çok ani gibi görünen bu değişimler, aslında Çin’in uzak tarihine kadar giden derin köklere sahiptir. Ve bu kökler yalnızca Çin’e değil, uzun dönemler boyunca Çin’le karşılıklı ilişkiler içinde olmuş birçok kabileye, hükümdarlığa, millete ve devlete de aittir ve bu ilişkilerle, bunların doğurdukları sonuçların Çin’in bugünkü haline gelmesine katkısı olmuştur. Bu kitapta, Çinlilerle dış dünya arasındaki bu ilişkilerin tarihi izlenmekte ve bu yapılırken, yalnızca Çinlilerin ve Çin’de hüküm sürmüş hanedanların değil, başka milletlerin ve devletlerin bakış açıları ve menfaatleri üzerinde de önemle durulmuştur. Öykü, 3000 yıl ya da daha fazla bir zaman öncesinden başlanılarak anlatılmıştır. Ben, başka milletlerin “Çin” adı altında tanımlayıp ilişkiye girebilecekleri kadar birlik ve bütünlük gösteren bir egemen gücün ne zaman ve nasıl ortaya çıktığı sorusuyla başladım. Öykü, bu noktadan hareketle, ta 21. yüzyılın başına dek gelebilmiştir.
Öyküyü bu tarzda anlatmanın en büyük avantajı, benim anlatıyla ilgili üç şey yapabilmemi sağlaması olmuştur. Birincisi, MÖ 200’lerde, bozkırdaki atlıların Çin içlerine ilerleyişinden, MS 13. yüzyıldaki Moğol fetihlerine, ilk Avrupalı seyyahların gelişinden, Çin’in 1911’den sonra yabancı güçlerin siyasetinin bir nesnesi konumuna düşüşüne ve daha sonra, 1989’daki Tiananmen olayına karşı yabancıların gösterdiği tepkilere dek söz konusu olan tüm ilişkilerin geniş bir panoraması verilebilmiştir. İkincisi, bu irili ufaklı yabancı toplulukları hangi dürtülerin harekete geçirdiğini ve Çin’le ilgili düşünce ve kaygılarının kendilerinin bellibaşlı menfaatleri ve dünya görüşleriyle nasıl bağdaştığını anlatabilmeme izin vermiştir. Üçüncüsü, bu uzun dönem içinde tekrarlanan bazı ilginç temalara işaret edebilmek mümkün olmuştur. Çin, tekrarlanıp duran bazı döngülerden geçmiştir, çalkantı ve karmaşadan, güçlü merkezi hükümete, oradan gene çalkantı ve karmaşaya dönmüştür. Görünürde her döngüye yol açan, Çin devletinin üç bellibaşlı sorunu olmuştur: Nüfus artışı, şahsa dayalı merkezi idare ve oynak, değişken sınırlar. Kitapta her üçü de ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Yabancıların tavırları da gene hayranlık veya hırstan, hayal kırıklığına, sabrı taşmaya, hatta nefret duymaya ve oradan gene hayranlığa çeşitli dalgalanmalardan ve döngülerden geçmiştir.
Belli bir kişi, konu ya da önemli bir an, asıl anlatı akışının izin vermeyeceği kadar uzun bir açıklama gerektirdiğinde, metin içine minik çıkmalar veya “intermezzolar” yerleştirerek asıl anlatıyı genişletmek olanağına kavuştum. Bunların kapsadıkları konular çok çeşitli olup, Konfüçyüs’ten, “odalıklar”a; son 19. yüzyıl imparatoriçesi Cişi’den, ABD Deniz Kuvvetleri’nin çözmeyi başardığı ve 1941-45 Pasifik Savaşı’nda tayin edici bir rol oynayan “Japon Deniz Kuvvetleri Şifreleri”ne; veya “Madam Çang” veya “Deng Şiyaoping” gibi önemli kişilerin kısa karakter tahlillerine kadar gitmekte ve umarım, asıl öykünün akışı bozulmamaktadır.

Kitap, belli bir tarihten ziyade, yavaş bir gelişmeyle başlamakta, fakat MS 2001 yılında sona ermektedir. Bunun nedeni, her ne kadar geleceğe dönük bir bakışla kapansa da kitabın amacının, yirmi birinci yüzyıl siyaset ve ekonomisiyle ilgili günümüzdeki manşetleri değil, geçmişteki döngüleri ele almak olmasıdır. Aynı zamanda kitabın anlattığı öykünün, özellikle tekrar edip duran bellibaşlı temalarının, çağdaş dünyayla, zaman zaman şaşırtıcı bir biçimde, ilişkilenmesidir. Çin’in günümüzdeki akıllara durgunluk veren yükselişi, hatta iç sorunlarıyla baş etme tarzı, onun diğer ülkeler ve dünya güçleriyle olan ekonomik ve siyasi ilişkileriyle iç içe geçmiş bir örüntüdür.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.