Medyum

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Sadece çağdaş Fransız edebiyatında değil, çağdaş dünya edebiyatında da tartışılmaz ve aykırı bir yere sahip olan Philippe Sollers’ten dünyanın vasatlığına karşı tokat gibi bir cevap: “Medyum”.

Paris’teki işlerinden kurtulur kurtulmaz soluğu Venedik’te alan "Professore"nin içinde yaşadığımız çağın takıntı ve deliliklerine ilişkin sayıklamaları, keskin gözlemlerle örülü felsefi çıkarımları ve karşı-delilik egzersizleri tam anlamıyla bir başyapıta dönüşüyor. 

"Dikkat, bilgiler değişebilir. "Voltaire" girişini alın mesela. Daha düne kadar bu evrensel figür, Özgürlük ve İnsan Hakları’nın ateşli bir savunucusu olarak kutlanıyor, zamanının karanlıkçı zihniyetini alt ettiği için göklere çıkarılıyordu. Bugün, bir silgi darbesi: karşıma “Voltaire, kadın düşmanı, eşcinsellik karşıtı ve antisemit” çıkıyor. Arkasından sırtınızı buz kestiren alıntılar geliyor. Eğer, o andan itibaren Voltaire’le ilgilenmeye ve aşırı hassasiyet kazanan konularda (kadınlar, eşcinseller, Yahudiler) yazdıklarını okumaya devam edersem, ben de anında tehlikeli bir sapık, faşist ve potansiyel terörist olarak fişleneceğim. Sakın bir şey sormayın, ek bilgi istediğinizi dile getirmeyin, yoksa delilik sizi teşhis eder."

Evet, sihir devam ediyor.

Şimdi karşımda yine “La Riviera”yı görüyorum, Venedik rıhtımları üzerindeki, büyük iskele tarafında, önünde terasıyla o küçük restoranı. On kadar sahne aynı anda beliriveriyor, güneş, mavi güneş şemsiyesi, demir atmış büyük yolcu gemileri, “keep clear of propellers”. Restoranın eski sahibi kahveden önce bolonez soslu makarna ve bir şişe maden suyu isteyeceğimi önceden bilerek her defasında beni saygı dolu ve abartılı bir “professore” ile selamlıyor. Saat öğleden sonra iki, hava sıcak, sevdiğim bir kadınla birlikteyim. Uzun uzun susuyoruz, mahalle sakin, martılar tahtaları kararmış dubalı geniş iskeleler üzerine kümelenmişler. Rüya mı görüyorum? Hayır, elim sarı masa örtüsünü kavrıyor, örtü burada, parmaklarımın altında.

Restoranın ikinci sahibi Çinli. Artık “professore” filan yok, sırıtkan bir laubalilik. Bu belki de 1970’li yılların başında kızıl bayraklarla donanmış bir halde limana girişini gördüğüm, hoparlörlerle avaz avaz höykürerek yerli proletaryayı devrimci ayaklanmaya çağıran ilk gemiden inenlerden biri, bu arada kıyıda hazır beklerken “revizyonist” muamelesi gören eski İtalyan Komünist Partisi’nin ağzı şaşkınlıktan bir karış açık kalmıştı. Hiç kuşku yoktu, maskesi düşen düşman bu hain partiydi, bütün sol gibi, yozlaşmış Rus çarlarının, Amerikalıların ve uluslararası finans gücünün hizmetindeki bu çeteydi. Kuru gürültü, Mao ceketli genç denizcilerin karaya çıkıp keyif ve şaşkınlıkla Venedik’in güvercinlerini keşfetmeleri.

Bugünün Çinlisi new look, yeni patronluk görevinde son derece rahat ve cambaz. Makarnaları iyi değil, özellikle carbonara’larında o el mahareti yok. Çalışanlarında, özellikle kadınlarda isteksiz, canından bezmiş bir hal var. Çabuk tarafından yükselme hayalleri kuran Şanghaylı küçük bir şef kendisi. Neden Çinlilerin günümüzde yeni tutkuları şarap uğruna şatolar satın alıp bir şatodan diğerine çılgınlıklara kalkıştıkları Bordeaux bölgesinde olmasın. Neden yakında Ré Adası’na, benim evimin karşısındaki tuzlalara gitmesin, tuz çiçeğini inceleyerek memleketine götürmesin. Tarih hızla ilerliyor, gitgide daha büyük bir hızla ve Çinlilerin kedilerin gözünden saati okudukları uzun zamandan beri biliniyor.

Çinli burada uzun süre tutunamadı, mesleğin eskisi bir İtalyan onun yerini aldı. Ve işte bendeniz “La Riviera”da yeniden “professore’’yim. Hemen yakında, orta halli bir mahallede gözden uzak küçük bir daire tuttum. Turistler buraya kadar gelemiyor, mağaza yok, görecek bir şey yok, oldu da San Marco Meydanı’ndan uzaklaşıp yolları buralara düştü, kısa bir an tereddüt geçirip gerisingeri dönüyor ve tekrar kalabalığın hayhuyuna karışıyorlar.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.