Libera

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Yeni Roman akımının öncülerinden Robert Pinget, dilin ve anlatının olanaklarını genişletmeye baş koymuş bir yazar. Libera'da da konuşma dilinin büyüsüne kaptırıyor kendini. Konuşma dilinin büyüsü derken, Libera'nın söyleşimlerle örülü bir roman olduğu sanılmamalı. Daha çok, anlatıcının sürekli adlarını karıştırdığı, unuttuğu kişilerle, birkaç ölümle biçimlenmiş bir düğüm-kitap. Açılımı, kurgusu, bilindik olanlara hiç benzemiyor.

Lorpailleur denen kadın deliyse, benim yapabileceğim bir şey yok buna. Lorpailleur denen kadın deliyse, benim yapabileceğim bir şey yok buna, kimsenin de yok, tersini kanıtlayacak olan da şeytanın ta kendisidir. Lorpailleur denen kadın deliyse, deli mi ne, deli işte, uzaktan ya da yakından karışmış olacağımı iddia ediyor, Ducreux’lerin küçük oğlanlarının olayına bulaşmış olacağımı, polisle samimiyeti ilerletmiş olacağımı, cezalandırılmamamın nedeninin de bu olduğunu. Kimseler şüphelenmezken, Ducreux’lerin küçük oğlanlarının olayına bulaşmış olduğumu, soruşturmada adım bile geçmemişti, şimdi de yıllar sonra şu deli çıkıyor ortaya ve gevezelik etmeye başlıyor insanlar. Lorpailleur denen kadın deliyse dedim Verveine’e benim yapabileceğim bir şey yok buna, kimse de yapamaz bir şey, ne yapın edin kapattırın şunu, bir yolu olmalı bunun, eczacı olmak neye yaradı o zaman, bir numara da mı bilmiyorsunuz, adamını da mı tanımıyorsunuz, yetkili bir merci falan, iş ipin ucunu yakalamakta, sonrası kendiliğinden hallolur, çorap söküğü gibi tam anlamıyla, bana hayır diye cevap veriyor, yetkisi yokmuş, zaten nasıl yapılacağıyla ilgili en küçük bir fikri de yokmuş, ille de gerekirse yetkili merci olarak aileyi görüyor yalnızca, eskiden yalnızca bu konu konuşulduğunda söz edildiğini duyduğu aileyi, ama aile de uzakta ne yaparsınız ki, Arjantin’de bir kız kardeş, geri kalanı da ölmüş gitmiş, düşünelim, düşünelim dedim, yok böyle şey, bir yolu olmalı, ben kaldırabilir miyim bunu, insanlar dedikodu yapmaya başlıyor, her ne hal ise diyor, şayet devam ederlerse, aynı yollardan tekrar geçmek gerekecek, polisi demek istiyor, adaleti, falanı filanı işte, bir delinin zırvaları yüzünden, olmaz böyle bir şey dedim, olmaz böyle şey. Lorpailleur denen kadın deliyse, hemen harekete geçmek gerek. Verveine bana diyor ki, benim yapabileceğim bir şey yok, siz biliyorsanız bir yolunu, kolay gelsin size, işinize karışacak değilim ben, ama o deli mi gerçekten de, bütün mesele burada işte, hayır yanlış anlamayın beni, Ducreux olayına uzaktan ya da yakından bulaşmış olduğunuzu söylemiyorum, Lorpailleur gibi birinin pekâlâ başka nedenlerle de hakkınızda söylentiler çıkarabileceğini söylüyorum, öyle değil mi ya, anlayın siz de beni. Neyi anlayayım dedim. Neyi anlayayım diye tekrar ettim, açıklayın. Lorpailleur gibi birinin, onun yaşında, kırkında, karakterinizi, servetinizi, ne bileyim ben, bana söylediklerine göre siz daha önce birlikte de çalışmışsınız, öyle ya, tamam işte belki de o sırada, düşünmüştür ki, ne bileyim ben, düşünmüş olabilir ki, anlıyorsunuz işte ne demek istediğimi. Birisi dükkâna giriyordu, beklemem gerekirdi, beklemedim, her şey öylece havada kaldı, hani öyle denir ya, ama hiçbir şey havada kalmaz asla. Lorpailleur delinin tekiyse, havada kalmayacak hiçbir şey, bulacağız bir yolunu, bu işin bir adamı olmalı, bir başlangıç noktası, sonra her şey kendiliğinden yoluna girer ve hop deli gömleği, Lorpailleur delisi emin ellerde. Ducreux olayı, şu eski mesele, yıllar önce, temiz olmuştur bir on yıl, minik Ducreux, dört yaşında, Furet ormanında, bir yaprak yığını altında boğulmuş olarak bulunmuştu, denizci kıyafetleri vardı üstünde, pazar günü annesiyle babasıyla gezmeye gitmişti, Sirancy tarafına gidiyorlardı, anne baba piknikten sonra uyuya kalmıştı... Annesinin, babanın eski bir pantolonundan bozup yaptığı mavi kumaştan askılı minik pantolonu vardı üzerinde, küçük kırmızı bir kazak ve sandalet tarzında ayakkabılar, sandaletler ve minik çoraplar, annesinin.... Chatruse yakınlarında boğularak öldürülüvermiş kahverengi gözlü, sarışın güzel bir oğlan çocuğu, üç gün sonra buluyorlar onu, anne babanın acısı dayanılır gibi değildi, bütün kasaba bunu konuşuyordu, bin sekiz yüz yetmiş üçten beri böyle felaket görülmemişti. Böylesi görülmemişti hiç. Derken jandarma, derken soruşturma, şahitler, konu komşu, sabah on sularında çocuğun avludan çıktığını görmüşlerdi, matmazel Cruze, bir tabureye çıkmış, pencerelerinin camlarını silmekteymiş o sırada. Temmuz ayındaydı, bizler için kötü bir aydır, bütün felaketler Temmuz ayında gelir başımıza, yangınlar, araba kazaları, dolu felaketleri, boğulma vakaları ama cinayet bin sekiz yüz yetmiş üçten beri görülmemişti, halen arşivlerde ve o zamanın gazetelerinde yer alır, kayınbiraderi tarafından tek kurşunla öldürülen Serinet diye biri. Böylesi görülmemişti hiç. Baba fırıncıydı, anne de öyle, halen de öyleler, aynı yerdeler, Casse-Tonelles sokağı, ama ufaklık orada değil artık, bugün on dört yaşında olacaktı, öyle güzel bir oğlan çocuğuydu ki, o zamandan beri üç çocukları olmasına rağmen, Laure adında bir kız, Frédéric adında bir oğlan ve minik Alfred, hepsi de son derece sevimli çocuklar, hâlâ ondan bahsediyorlar. İstedikleri kadar ondan sonra üç çocukları daha oldu desinler, minik Laure, minik Frédéric ve minik Alfred, yaşadıkları felaket öyle kolay unutulur şey değil, böyle şeyler ömür boyu iz bırakır insanda diyordu Verveine, içeri giren müşteri iyi bahane oldu ona, bana cevap verme derdinden kurtardı onu, beklemeliydim, beklemedim, ne yapılması gerektiğini bilmemesi imkânsız, insan deliyse kapatılır, bir de tutup onun deli olmadığını söylemez mi bana, zırvalayanın ben olduğumu ima etmez mi, ne küstah şey şu boynuzlu moruk, meselenize karışmak bana düşmezmiş, aramızda bir deli varsa, bu herkesin meselesi değil midir yani. İstedikleri kadar ondan sonra üç çocukları daha oldu desinler, hele ki katil hâlâ yakalanmamışken, zavallı Ducreux’lerin içlerini kemiriyor bu, elini kolunu sallaya sallaya dolaşıyor hâlâ.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.