Karamanlı Yazınsal Mirasının Ocaklarında Madencilik

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

“Karamanlı Yazınsal Mirasının Ocaklarında Madencilik”te, Karamanlılar ve Karamanlıca üzerine tarih, edebiyat, basın-yayın tarihi, biyografi, bibliyografya ve folklor konulu çalışmalarıyla ün kazanmış bilim insanlarından Evangelia Balta’nın on iki makalesi bir araya getirildi.

Anadolu’nun yerli halklarından Hıristiyan inançlı, Türkçe konuşan Karamanlıların Mübadele (Karşılıklı Nüfus Değişimi) ile Yunanistan’a göçmeleri (1923), kök saldıkları topraklardan aslında çok yabancısı oldukları başka bir ülkede yaşamak zorunda bırakılmaları bir kültürün, tarihin, dilin ve bunlara bağlı zenginliklerin sonu değilse de sonunun başlangıcı olmuştur.

Evangelia Balta bu çok katmanlı, çetrefil ve sorunlu alanda madencilik yapmaya, bulduklarını bilim insanlarıyla, meraklılarla paylaşmaya devam ediyor...

ETNİK ANLATILARDA KARAMANLILAR

Günümüze dek süren biçimiyle bu tartışma, 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında ulusalcı bir söylemin doğmasına yol açan birtakım ideolojik kavramları tartışılmaz doğrular olarak sürdürmektedir. O güne değin, çok dilli, çok uluslu ve çok kültürlü Osmanlı İmparatorluğu’nda, Orta Anadolu’daki Türkçe konuşan Ortodoksların varlığı özel olarak dikkati çekmemişti. Ancak ulusalcılığın doğduğu yıllarda, ulusallığın iki yapısal öğesinin, başka deyişle, dil ile dinin birbirine karşıt düştüğü böyle bir topluluğun varlığı, soru işaretleri doğuruyordu. Bu dönem, Anadolu’nun Türklerle Yunanlar arasında bir çekişme bölgesi olduğu yıllardı.

Yunan devletinin ulusal bütünleştirme istemini öne sürdüğü andan başlayarak Anadolu’daki Türkçe konuşan Ortodoks nüfus, Rum “milleti”nin üyeleri olarak, neredeyse kendiliğinden Yunan ulusuna eklemlenmiştir. Bu topluluğun bu ulusa eklemlenmesi, dinin ve ulusalcılık-öncesi “millet”in kurulmasının artık “ulusal” adını almakta olan yeni gerçeklikle bağdaşık bir bütünlük kurmak üzere birleşmesinde oynadığı aracılık rolünü açıkça ortaya koymaktadır. Din ile ulusal-dinsel kurumlar Karamanlılar’ın “kayıp” kategorisine eklemlenmesini kolaylaştırmıştır. 19. yüzyılın ortalarından başlayarak, Yunan ulusalcı aydınlarının öne sürdüğü, bu Ortodoks nüfusun Türkçe konuştuğuna ilişkin savları Makedonya’daki Rumcadan farklı diller konuşan benzer topluluklara ilişkin öne sürülenlerden hiç farklı değildi. Bu tartışmalar şöyle sona eriyordu: “Sonuçta Rumcanın konuşulmaz olması, Yunan ulusunun siyasal bir inişe geçtiği dönemdeki şanssız tarihsel koşullardan dolayı gerçekleşmiştir.” Makedonya’daki Rumca konuşmayan Ortodokslar için de Elenlik tanımlarında Yunan eğitimini, dini ve toplumun öteki ulus olma ölçütü olan dili sıralıyorlardı.

Yunanların, Karamanlıların (Karamanlidhes) tartışılmaz Yunanlı kökenlerine ilişkin duruşunu aracısız, doğal sürekliliklere ilişkin düşünceler desteklemekteydi. Bu da Yunanların kurdukları ve kendilerinin doğrudan Eski Yunan’dan geldiklerine ilişkin Yunan ulusalcı tarihyazımı çizgisi ile birleşmekteydi. Dolayısıyla, Anadolu’nun Rum nüfusunun bu bölümünün Rumca dışında bir dil konuşması, ancak, önsel olarak, a priori, bu dilin onlara zorla benimsetilmiş olmasına bağlanabiliyordu. Son yıllarda bu tür kesinlemeler birkaç çevrimiçi sayfa gibi kaynaklar dışında, gitgide işitilmez olmuştur. Karamanlıların kökenine ilişkin Türk savları, Yunanlarınkinden çok sonra, genellikle, eski Osmanlı İmparatorluğu’nun sürerdurumuna, status quo’suna, çarpıcı siyasal değişiklikleri getiren Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkmıştır.

Aynı dönemde, uzun yıllar Anadolu’da çalışmış ve gezmiş bir kazıbilimci olan Sir William Mitchell Ramsay’in (1851-1936), 25 Ekim 1916 tarihinde Orta Asya Derneği’nde (Central Asian Society), The Intermixture of Races in Asia Minor (Küçük Asya’da Irkların Birbiriyle Karışması) başlıklı bir bildiri sunması bir rastlantı değildi. Ramsay, Osmanlı İmparatorluğu’nun çok uluslu bir imparatorluktan çok sayıda ulus devlete geçiş sürecinde yüz yüze geldiği siyasal sorunu, imparatorlukta yaşayanları bekleyen üzücü sonuçları vurgulayarak tarihsel açıdan açıklamayı amaçlıyordu. Önsözünde “böylesi karmaşık bir duruma yol açan nedenlerin izini sürmeye çabalayacağını” belirtmektedir. Ramsay için 20. yüzyılın başında Anadolu’daki halkların mozaiği, fethedilen ırklardan kalıntılar ve bir iki küçük kuraldışı örnek dışında, siyasal bağımsızlığını oluşturan bütünlüğü sağlayamamış, bölük pörçük işgalci boylardan oluşmaktaydı. Kendisinin de vurguladığı gibi, büyük çoğunluk için tek umut, uygar yöntemlerle yönetimi eline alabilecek güçlü bir merkezi yönetimdi. Ermenilerin zorunlu göçü gerçekleşmiş ve siyasal ufukta karanlık günler görünmekteydi. Ramsay’in Orta Anadolu düzlüğünde Türkler ile Türkmenler sözcüklerinin kullanımına ilişkin yorumu özellikle ilgi çekicidir çünkü bu terimlerin yerlerini zamanla Müslüman ve Osmanlı terimlerine bıraktığını belirtmektedir.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.