Işık Bahçeleri

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Amin Maalouf’un Işık Bahçeleri adlı romanı YKY tarafından yayımlandı. Maalouf diğer romanlarında olduğu gibi yine bir karakterin yaşamı üzerinden dünyaya açılarak yapıtını kuruyor. Hoşgörü peygamberi Mani’nin inancı ve öyküsü Hıristiyanlık çağının şafağında, İsa’nın ölümünden iki yüz yıl sonra başlar. Bizim çağımızın da kahramanı olabilecek Mani, yaşam öyküsüyle, son nefesine kadar savunduğu inancının oluşturduğu kişisel tarihiyle, o dönemden yani II. yüzyıldan beri hala varolan politik sorunlara da işaret etmiş oluyor. Mani'den bugüne, ''sanat ve coşku kaynağı olan kitaplarından, bağışlayıcı dininden, coşkulu arayışlarından, insan, doğa ve tanrısallık arasında uyum isteyen çağrısından geriye'' çok az şey kalmış olsa da; bağnazlık ve iktidar hırsı yapıtını yok etmeye çalışsa da Amin Maalouf onun Aydınlıklar'a açılan inancını ele alıyor ve Mani'nin öyküsüyle bugüne ''ışık'' tutuyor.

Dicle, akıntıyla inilen ya da yelkenliyle çıkılan Nil’in tersine, tek yönlü akar. Mezopotamya’da rüzgârlar, tıpkı sular gibi, içerilere doğru değil, dağdan denize eser; bu yüzden, süklüm püklüm salınan gövdeleriyle sandallar, geri dönüşlerinde onları çorak yollar üzerindeki köylerine çekecek olan eşek ve katırları da giderken taşımak zorunda kalırlar. Uzak kuzeyde doğan, kayaların arasından fışkıran Dicle ile baş etmeyi sadece, gözlerini sinsi suyun fokurdamalarına dikmiş olan birkaç Ermeni kayıkçı göze alabilir. Yolcuların karşılaşmadığı, birbirini geçmediği, birbirine selam ve işaret vermediği garip bir yoldur Dicle yolu. Koruyucu meleği olmayan, kıyıdaki hurma ağaçlarından başka eşlik edeni bulunmayan gemicinin çektiği yalnızlık duygusu bu yüzdendir. Sonra, Babil’in merkezi ve Parth krallarının yaşadıkları Ktesiphon* kentine ulaştığında, Dicle durulmuş olur, insanlar ona korkmadan yaklaşır, o artık sadece bir kıyıdan diğerine, insanlar ve eşyalarla bordasına kadar dolu, basit hasır örgü sepetler gibi batmadan, topaç misali ara sıra kendi çevresinde dönerek suya bulaşmadan, onu keserek ilerleyen dibi düz, yuvarlak küfelere benzeyen teknelerin seyrettiği muazzam bir su koludur. İşte o zaman öyle iyi huylu olur ki, birbirine sıkı sıkı sarılmış zavallı insanların suda çırpındığı görülebilir: yüzenler, kafaları kesilmiş, içleri boşaltılmış, dikilip havayla şişirilmiş hayvan derilerine, boğaz boğaza yaşam dansı ediyormuşçasına asılırlar.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.