İran Şiiri Antolojisi

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

"İran edebiyatı, daha doğru bir ifadeyle Fars edebiyatı iki bin beş yüz yıllık kültür hazinesi içinde doğup gelişmesini sürdüren şiir üstüne kurulmuştur. Şiirsiz bir İran edebiyatı nasıl düşünülemezse, şiir söylemeyen, şiir okumayan, ezberinde çokça şiir olmayan bir İranlı da düşünülemez. Şiirsiz bir hayat, şiirsiz bir toplantı hatta şiirsiz bir bilimsel kongre bile İranlı için söz konusu olamaz.’’

Mehmet Kanar’ın hazırlayıp çevirdiği İran Şiiri Antolojisi, klasik dönemin Hâfız, Sadî, Hayyâm, Attâr, Mevlânâ gibi devlerinden modern zamanların Ahmed-i Şamlu, Furûğ-ı Ferruhzâd gibi isimlerine uzanan büyük bir şiir geleneğinin en önemli halkalarını içeriyor.

İran edebiyatı, daha doğru bir ifadeyle Fars edebiyatı iki bin beş yüz yıllık kültür hazinesi içinde doğup gelişmesini sürdüren şiir üstüne kurulmuştur. Şiirsiz bir İran edebiyatı nasıl düşünülemezse, şiir söylemeyen, şiir okumayan, ezberinde çokça şiir olmayan bir İranlı da düşünülemez. Şiirsiz bir hayat, şiirsiz bir toplantı hatta şiirsiz bir bilimsel kongre bile İranlı için söz konusu olamaz.
İslamiyetin İran’a girmesinden önce o geniş topraklarda şiir söylendiğini biliyoruz. Dobeytî denilen dörtlükler, her dizesi kafiyeli teraneler, mesnevi türündeki şiirler bu edebiyatın asırlar öncesinden günümüze ulaştırdığı meyveleridir.

İslamî edebiyatın Fars edebiyatıyla buluşup kaynaşmasından sonra Farsçaya felsefe, edebiyat, fen bilimleri, sosyal bilimler ile ilgili binlerce kelime girdi. Nesir dilinin yanında şiir dili de Sasanî Pehlevîsinin etkisinden kurtuldu ve Yeni Farsça hızla oturmaya başladı. Arap edebiyatına has şiir formu olan kaside ve ondan doğan gazel formu Fars edebiyatında mesnevi ve rubai ile birlikte şiirin dört temel unsurunu oluşturdu.

Onuncu yüzyılda hızla gelişimini sürdüren bu edebiyat Firdevsî’nin mesnevi türünde nazmettiği Şehname adlı kahramanlık destanıyla büyük bir aşama kaydetti. Gazneliler, Selçuklular ve İlhanlılar döneminde Fars edebiyatı büyük şairler yetiştirerek on beşinci yüzyılda yükselişini tamamladı. Öte yandan on üçüncü yüzyıldan itibaren tasavvuf akımlarının etkisiyle Fars şiirinin içinde tasavvufi edebiyat da oluştu. Enverî, Muizzî, Ömer Hayyâm, Hâkânî, Nizamî, Sadî, Hâfız ve Câmî gibi ekol sahibi şairlerle Abdullah-i Ensarî, Ebû 10 Saîd-i Ebu’l-Hayr, Senaî, Attâr, Mevlânâ, Fahreddin-i Irâkî gibi mutasavvıf şairler tasavvufî edebiyatın örneklerini verdiler. Vaktiyle Isfahan’da doğup Hindistan’da gelişme ortamı bulan, ince hayaller üstüne kurulmuş Hint Üslubu Muhteşem-i Kâşânî, Hüseyin Vaiz ve onun izinden gelen yüzlerce şair yetiştirdi. Yükselişini tamamlayan İran şiiri çok uzun bir süre yaratı-cılığını yitirdi; taklit edebiyatından öteye gidemedi. Safevîlerin son dönemlerinde ortaya çıkan “Geriye Dönüş” akımı da iyi tak-litçiler çıkarmakla kaldı. Avrupa’da gelişen rönesansı, endüstri devrimini, reformları, Batı edebiyatını ıskalayıp kendi içine kapanık kalan İran zorlu ve kaçınılmaz dönüşümün içine girmiş oldu. Avrupa ile arasında köprü konumunda olan Osmanlı Devleti’ni ve edebiyatını yakın-dan izleyen İran gerek Osmanlı gerek Rusya vasıtasıyla Batı’ya açılmaya başladı; reform hareketlerine girişti. Basındaki geliş-meler, teknoloji yatırımları, Meşrutiyet devrimi dilde sadeleşme-yi, Batı edebiyatlarındaki yeni türleri denemeyi, çeviri hareketle-rini doğurdu. İran şiiri de bu değişimden nasibini aldı. Eski şiir taraftarlarının karşısında Batı edebiyatını tanıyan, zamanın ihtiyacına göre dilde, şiir tekniğinde, konularda deği-şikliğe gidilmesini savunan yeni şiir taraftarları oluştu. İki taraf arasında geçen uzun münakaşalardan sonra Nîmâ Yûşic yeni şii-rin formlarını, bakış açılarını, şairin tarih ve toplum karşısındaki görevlerini belirledi; bir bakıma yeni şiirin anayasasını hazırla-mış oldu. Pek çok şair “Yeni İran Şiirinin Babası” ünvanını alan Nîmâ’nın izinden gitti. Bunların arasında Furûg-i Ferruhzad son elli, altmış yıllık İran şiirine damgasını vuran bir yıldız olarak temayüz etti. Hiçbir büyük şairi atlamadan bir İran şiiri antolojisi hazırla-nacak olsa kuşkusuz bin sayfadan fazla hacimde bir eser olurdu. Bu antolojide rubai, gazel, mesnevi ve serbest şiir formlarında eser veren büyük şairlerden fazlaca örnek vermeyi, bazılarını bir, iki şiirle tanıtmayı yeğledik. Ömer Hayyâm, Mevlânâ, Attâr, Sadî, Hâfız bu antolojinin direkleri mesabesindedir. Sunulan çalışmanın yararlı olmasını dilerim.

Prof. Dr. Mehmet KANAR 
27 Temmuz 2013, Bakırköy

ABDULLAH-İ ENSÂRİ

Abdullah-i Ensârî daha çok Pîr-i Herat adıyla tanınır. Tam adı Ebû İs­mail b. Muhammed-i Ensârî’dir. On birinci yüzyılın büyük sûfilerinden olan Ensarî 1006-1088 yılları arasında yaşadı. Küçük yaşlarda edebi­yata ilgi duyan Ensârî zamanının edebî ve dinî ilimlerini tahsil etti ve meşhur Arap şairlerinin şiirlerini ezberledi. Özellikle hadiste kuvvetli olan Ensârî fıkıhta Ahmed-i Hanbel’in izinden gitti. Tasavvuf sahasında ise daha ziyade Ebû Saîd-i Ebu’l-Hayr ve Ebu’l-Kâsım-ı Harakânî’den etkilendi. Ömrünün sonuna kadar doğduğu şehir Herat’ta eğitim ve ir­şadla meşgul oldu ve bir taraftan da eserlerini kaleme aldı. Şiirlerinin çoğunu mensur eserlerine serpiştiren Ensârî’nin asıl şöhreti Tercume-i Tabakâtu’s-Sûfiyye-i Sulemî ve Tefsîr-i Hâce Abdullâh-i Ensârî adlı eser­lerinden kaynaklanır. Münâcatnâme, Nesâyih, Zâdu’l-ârifîn, Kenzu’s-sâlikîn, Kalendernâme, Muhabbetnâme, Heft hisâr, Cânudil, Vâridât ve İlâhinâme gibi yapıtları bir hayli süslü ve secili nesirle yazılmıştır. Fars nesrinde secili nesrin ilk örneklerini oluşturan bu eserler zamanla daha da gelişmiş ve Şeyh Sadî’nin Gülistan’ında doruğa ulaşmıştır.

1
Büyük ayıptır kasılmak
Tüm halktan kendini koparmak
Gözbebeğinden gerek öğrenmek
Herkesi görüp kendini görmemek.

2
Hak yolunda herkesin edepli olması gerek
Yaşadıkça can,
talep etmek gerek.
İçersen bir nefeste bin denizi
Bunu azaltıp, dudağını kuru tutman gerek.

3
Kime bağışta bulunursan,
olursun onun emiri.
Kimden bağış beklersen,
olursun onun esiri.

4
Ey cehennem!
Varacak değiliz senin dairene.
Anlatıp durma kendini.
Ey cennet!
Gururlanma sen de fazla.
Maksat sen değilsin zira.

5
Tanrı yolunda iki Kâbe yapıldı:
Biri yüz Kâbe’si,
diğeri gönül.
Ziyaret et gönülleri elverdikçe.
Bir gönül zira
yücedir bin Kâbe’den.

6
Bu zamanda tek olmak istiyorsun.
Din yolunda dert sahibi olmak istiyorsun.
Koş öyleyse insanlara hizmette gece gündüz
Böyle yaparsan,
mert bir insan olursun.

7
Yarab, ben fakir senden diliyorum
Bin padişahtan daha çok diliyorum.
Herkes senin kapında bin hacet diler
Ben dünyada senden
seni diliyorum.

ALÂUDDEVLE-ISIMNÂNÎ
İran’ın yetiştirdiği büyük sûfi şairlerden. 1260’ta Simnan’da doğdu. İlhanlı hükümdarları Abaka ve Argunşah döneminde saray divanında çalıştı. Olcayto Han’ın izniyle devlet hizmetinden ayrılarak Sekkâkiye hankâhında ibadete çekildi. 7 Mart 1336 tarihinde vefat etti.

Tâ’at için yapsan da yüz cami,
Bir gönül almak kadar olmaz makbul.
Bir özgürü kul etsen lutf ile
Yüz köle âzâd etmekten fazla olur makbul.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.