İncir Çekirdeği Yanığı

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Şiir Erkök Yılmaz, altıncı öykü kitabı İncir Çekirdeği Yanığı’nda kimi zaman sürreel kimi zaman somut öykülerinde, özgün anlatım dilini yine koruyor, sadece öykü tadını değil hicvin, ironinin gerçek değerini de açığa çıkarıyor: öykünün gerçekliği yazarının aramızda dolaştığı gerçeğiyle pekişiyor. Okuruyla arasındaki mesafeyi neredeyse sıfırlayan, deyim yerindeyse şimdi burada yazılan öykülerin, yazarının sesinden birebir canlı anlatımını duyuyoruz. İncir Çekirdeği Yanığı gürültüsüz patırtısız, inceden inceye, damardan işleyen öyküleriyle, izinden hiç şikâyetçi olunmayacak bir yanıkla kendini okuruna bırakıyor.

“İncir Çekirdeği Yanığı” adlı öyküden...

Millet acemi bir ağdacı olduğumu düşünmüştür. Millet dediğim topu topu bir apartman halkı... Yetmez mi? Benim gibi işyeriev, evişyeri güzergâhında gidip gelen, “milyonlara mal olmamış” biri için millet başka ne olabilir ki... Apartman komşuları, kasap, manav, bakkalın çırağı, gazeteci çocuk, boyacı, berber, su ve elektrik tamircisi... Bu olayı büyütebilirim, yani, koskoca bir apartman halkının beni acemi bir ağdacı gibi düşünmelerini... Üstüne üstlük ağdayı yakmak bir yana, ağda bile kaynatmıyordum o sabah. Epilasyon icat oldu. Ağdalar bozuldu. Aşure yapıyordum. Senin yaş gününe, senin için, sen seversin diye... Yanık ağda kokusunu andıran o koku, aşure için kaynattığım incirleri yaktığımdan ötürü peyda oldu.
Beceriksiz bir aşureci olduğum kimin aklına gelir?.. Üstelik aşure konusunda pek acemi de değilimdir. Dahası, incirleri yakmamın beceriksizlikle bir ilgisi yok. İncirleri yakmamın, o yanık incirlerin ortalığı yanmış ağda gibi kokutmasının tek sorumlusu sensin: çünkü incirler ocaktayken, tencerede bir hayli su da varken, kalktım, sana telefon ettim. Telefonda o kadar çok konuşacağını bilseydim...
Seni bilmez değilim. Saymadım kaç yıl oldu seni tanıyalı... Sözü uzattığını da bilirim. Senin gevezelik payını da düşünerek kaba bolca su koyduğumu sanıyordum ama her zaman yaptığım gibi ayarsızlık payını yanlış hesap etmişim anlaşılan. Bir gün alabildiğine coşkulu, öyle ki hayatında benden başka sevgili yok, bir başka gün öylesine uzak, soğuk, yabancı... Buna ayarsızlık mı demeli? Yoksa ayarsızlık içinde istikrar mı? Hep “biri-si” vardır. Putlaştırdığın, taptığın, “en sevdiğin”, “tek sevdiğin”... Ben, ilk beş içinde bir yerlerdeyimdir ama o en sevdiğin bam-başka... Sevgi merdiveninin en üst basamağı hep “rezerve”dir. Öylesine “rezerve”dir ki, tanrı bilir, boştur. Seninkisi müşteri kı-zıştırmak. Seninkisi bir bileyi taşında sevgileri bilemek. Dikkat! Bileyi taşı bilediği gibi törpüler de! Seninkisi sevgileri törpüle-mek! Seninkisi bir puta sığınıp sevgilileri ufalamak! Seninkisi korku!

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.