Hiç

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Deneme, araştırma, roman senaryo gibi türlerde dolaşmasını seven ve 2003 yılında Sarı Tuğlalar adlı kitabı yayımlanan Sadık Yalsızuçanlar, yeni kitabı Hiç’le karşımızda. Sadık Yalsızuçanlar’dan dokunan, dağılan, soran, yakan tok, ağır, taş, acı anlatılar toplamı: Hiç

Hiç

Fatih camiinden düşen ezanla uyandı hattat. Pazardı. Dün kurulan semt pazarının artıklarını topluyordu çöpçüler. Pencereyi açtı. Yıkanma zamanı gelmiş olan perdelerden biri havalandı. İçeri çürük meyve-sebze geceden kalma pis bir insan bayat balık deniz ve lağım kokusu doldu. Geceleri serinliyordu hava. Yüzüne soğuk yel vurdu. Esnedi. Dağınık eşyalar arasından geçerek banyoya gitti. Lavabo pisti. Suyu akıttı bir süre. Aynaya baktı. Pas lekelerinin arasından tıraşsız, yorgun çehresini gördü. Yüzüne suyu birkaç kez çarptı. Ayaklarını yıkamak için biçimsiz yüksek lavaboya güçlükle kaldırdı. Nemli ter kokulu el havlusunu aldı salona döndü. Evi balkonsuz bitişik düzen eski Fatih kâgirlerinden birinin üçüncü katında bir oda bir salon ve içinde iki kişinin güçlükle durabildiği kilerden ibaretti. Salonda geçiriyordu gününü. Kamışlar kalemler divitler kamışların ucunu kestiği incelttiği keskiler yarım jiletler küçük çakılar maktalar kayısı ve erik ağaçlarının reçinesine is katıp sulandırarak elde ettiği yazı maddesinin bulunduğu nun harfine benzeyen bakır çanak çini mürekkep kırmızı ve mavi mürekkep şişeleri kopya kâğıtları meşk için kullandığı beyaz renkli kartonlar çay ile renklendirdiği çizim kâğıtları eski hattatların çizimlerinden kopyalar hat koleksiyonları albümler çeşitli romanlar şiir kitapları hat tarihine ilişkin birkaç kitap şeyh hamdullah ve özyazıcının simetrik hiç hatları çeşitli istifli rik’a hiçleri esedin tefsirli meali sahih-i buhariden yaptığı çevirinin birinci cildi haydar dümenin cinsel sorunlarımızın genişletilmiş yirmisekizinci basımı mehmed kırkıncının kader nediri sarı gülü koyduğu ortasından kesilmiş bir litrelik pınar şaşal şişesi içindeki kirli su üzeri muşamba kaplı katlanabilir masa poğaça kırıntıları kanepenin yanında sürekli çay demlediği küçük tüp yanında yerde birkaç damla çay artığı bulunan su bardakları öğrenciliğinden kalma alüminyum çaydanlık birkaçı yere saçılmış küp şekerin kutusu radikal gazetesinin spor eki kadirlinin azaplı köyünde yaşayan annesinin ördüğü eprimiş altı delik patikler kokusu odaya sinmiş olan dolu mika küllük boş dolu sigara paketleri kibrit kutuları beypazarı maden suyu şişesi sigara dumanından sararmış duvarda divani yazıyla istifli edeb ya hu ve rik’ayla yazılmış besmele kopyaları mirodan kurbağa yavrularına benzeyen iki tıpkıbasım bir hafta öncesinde kalmış diyanet takvimi antep işi fildişi süslemeli aynalı kandil rafı karşıda duvara yaslanmış eski yemek masası üzerinde naylon sürahi su bardağı birkaçı kullanılmış vermidon tablet kâğıt peçeteler toshiba marka küçük kapağı kırık teyp yanında erkan oğurun anadolu beşik kaseti yanında ekranı tozdan ağarmış siemens marka otuzyedi ekran televizyon üzerinde iki alüminyum çanaklı küçük portatif anten birkaç sandalye sandalyede tek kişilik başyastığı kenarında dantel işlemesi üzerinde salya kiri alelacele katlanmış cami desenli seccade yerde keçi kılından yörük kilimi ayakkabılıktan sızmış kurumuş çamur parçaları saç kılları toz toprak ve bütün bunlara ayrı ayrı sinmiş yalnızlık... Havluyu bıraktı sandalyeye pencereyi kapadı sıvanmış kollarını düzeltti seccadeyi serdi namaza durdu. Sünneti kıldıktan sonra çaydanlığı doldurup tüpü ateşledi. Farzdan sonra kanepeye oturdu ism-i azamı mırıldanmaya başladı. Yacemiluyaallah yakebiruyaallah yağaniyyuyaallah... derken bir ritim tutturdu sallanmaya başladı her ismi iki kez okudu sonra üç dört beş...

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.