Hakkâri Taşları / Çıplak Savaşçıların Gizemi

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

1998 yılında Hakkari kent merkezinde 13 adet dikilitaş (stel) bulundu. Bu stellerde, çıplak bir savaşçı ile onu izleyen insanlar ve onların kahramanlıklarına dair pek çok sahne yer alıyordu. Ölmüş ataları anmak üzere yapıldıkları anlaşılan bu taşları yaptıran insanların etnik kökeni nereye dayanıyordu? Hangi dili konuşuyorlardı? Üretilmelerine hangi sosyoekonomik etkenler neden olmuştu? Hakkari’de ortaya çıkan bu taşlar gizemini korumasına karşın bu kitap, akıllara gelen pek çok soruya yanıt vermeye çalışıyor.

Başlarken

Uygarlıklar bahçesi Anadolu hep rengârenk, bereketli ve dopdolu; doğayla bütünleşmiş insanlarla. Her köşesi azimli, uyumlu, bazen sakin ve kanaatkâr, bazen de fırtınalı ve ihtiraslı bir yaşamdan derin izler taşır. Binlerce yıldır konup göçen ve bir yıldızcasına parlayıp sönen insanların izleridir bunlar. Ovalarında, yaylalarında, limanlarında, kent ve köylerinde onların alın teri, emeği gizlidir. Her ulu çınarı, her yaşlı kestanesi, zeytini onların öyküsünü anlatır bize yel estikçe hâlâ. Hititlerdir, Luvilerdir, Hurrilerdir; Urartular, Aramiler, Frigler, Lidyalılar, Likyalılar ya da Karyalılardır onlar. Tanınır, bilinirler hemencecik uygarlığa katkılarından. Ama bir o denli de bilinemeyen, seslerini duyuramayan, toprağın altına girip de gün ışığına hasret kalanlar vardır bu yarımadada, mozayiğin ışımayan taşları gibi. İşte elinizdeki kitapta tanıtmaya çalışacağımız bunlardan, bu unutulmuşlardan biridir. Ve daha niceleri gizlidir kara toprağın altında bilinmez... Dağların kenti Hakkâri ve çevresi bundan daha birkaç yıl önceye dek derinliği olmayan kapkaranlık bir geçmişle anılıyordu. Adeta tarih hiç yaşanmamıştı onda. Olsa olsa yasadışı kaçaklara, geçimini hayvancılıktan sağlayan göçebe aşiretlere kucak açabilirdi bu ıssız diyar. Bu yüzden “Sende yaşayanlar / Hiç iz bırakmamış gibidirler./ Yüzyıllar boyu gelip sende yerleşenler, kaçanlar, korkanlar./ Yalçın dağlarında bir korunak bulup/ Çoraklığın dayanılmaz iklimine karşın / sende yerleşenler/ Niçin bir iz bırakmadılar arkanda?” diyordu dizelerinde Ferit Edgü. Böyle bilinir, böyle anlatılırdı geçmişi Hakkâri’nin, ta ki gizli tarihin eşsiz tanıkları yüzünü gösterene dek. Hakkâri’nin bugüne değin yazıya dökülmemiş gizli tarihinin ilk belgelerini sunacağız aşağıdaki satırlarda. Kıl çadırlarda yaşayan göçebelerin, unutulmuş kudretli beylerin tarihidir bu. Ama yalnızca Hakkâri’nin değil, aynı zamanda Anadolu’nun ve hatta Ön Asya dünyasının karanlıktaki geçmişidir bu. Daha şaşırtıcısı, bu tarih, Macaristan’dan Mançurya’ya değin uzanan uçsuz bucaksız Avrasya bozkır kuşağı ve Orta Asya ile ilgilidir bir yandan da. Adeta resimli bir tarih kitabını andıran bu belgeler, binlerce yıl önceki geçmişi, zoraki ve zamansız yorumlarla değil, günümüze ulaşan tüm kanıtlar ortaya çıktıkça daha doğru algılayabileceğimizin en açık göstergeleridir. Tarih ancak bu türde güvenilir belgelerle doğru olarak yazılabilir, eğilip bükülmeden; o zaman güçlüdür, o zaman gereklidir insana zaten. Hakkâri’nin gizli kalmış geçmişine parlak ışıklar saçan belgeler 13 adet büyük taş (stel) üzerine kazınmıştır. Tek parça taşlara oyulmuş bulunan bu stellerin her biri uzun zaman, alın teri, hüner ve emeğin ürünüdür. İdeoloji ve inanç sistemleri işlenmiştir üzerlerine adeta nakış gibi ince ince. Geride kalanlara mutlaka kimi mesajlar iletilmesi gerektiği düşünülerek kuşkusuz. Biraz geç de olsa mesaj alınmış, amaca ulaşılmıştır artık. Şimdi onu anlaması, unutulmuş uzak geçmişe anlam kazandırılması kalıyor geriye...

Veli Sevin
Van, 25 Mayıs 2004

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.