Güzel Haber Ne Zaman Gelir?

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Sıcak bir yaz günü, altı yaşındaki Joanna annesi ve kardeşleriyle taşradaki evlerine dönerken hayatı sonsuza dek değişir. Otuz yıl sonra karanlık bir gecede, dedektif Jackson Brodie yanlış bir trene biner. Düşüncelere dalmışken ani bir gürültü duyar. On altı yaşındaki Reggie, uzun bir günün sonunda televizyona bakarken bir gümbürtü kopar. Bu üç kişinin yaşamları beklenmedik bir biçimde kesişi. Suç Dosyaları ve Çarkıfelek romanlarından tanıdığımız dedektif Jackson Brodie’yi yine karşımıza çıkartan roman, gücünü Atkinson’ın kusurlu karakterlerinin çekiciliğinden alıyor.

Asfalttan yükselen sıcaklık cephedeki siperler misali başlarının hizasını geçen gür çalıların arasında sıkışmıştı.
“Boğucu,” dedi anneleri. Onlar da kapana kısılmış hissediyorlardı kendilerini. “Hampton Sarayı’ndaki labirent gibi,” dedi kadın. “Hatırladınız mı?”
“Evet,” dedi Jessica.
Joanna itiraz etti, “Hayır.”
Anneleri Joanna’ya döndü, “Sen daha bebeciktin. Joseph gibiydin.” Jessica sekiz yaşındaydı, Joanna altı.
Dar yolun (“keçiyolu” derlerdi buraya) bir o yana, bir bu yana kıvrılması ileriyi görmeye engel oluyordu. Bir araba “apansız çıkagelirse” diye çalılara yakın ilerlemeleri ve köpeği tasmayla yürütmeleri gerekiyordu. Jessica en büyükleriydi, dolayısıyla tasmayı da hep o tutardı. Köpeği eğitmeye epey zaman harcamıştı. “Yat!”, “Otur!” ve “Gel!” Anneleri Jessica’nın da köpek kadar söz dinlemesini gönlünden geçirirdi. Komuta her zaman Jessica’daydı. Anneleri, “Kendine ait fikirlerinin olmasında bir sakınca yok,” dedi Joanna’ya dönerek. “Kendini savunmalısın, kendi kararlarını vermelisin.” Oysa Joanna kendi kararlarını vermek istemiyordu.
Otobüs geniş yolda onları bırakmış, sonra da başka bir yere doğru yola devam etmişti. Hep birlikte otobüsten inmeleri tam bir “merasim”di. Anneleri paket gibi Joseph’i kolunun altına sıkıştırmış, öbür eliyle son model bebek arabasını açmak için sallamıştı. Jessica ile Joanna da alışveriş torbalarının aşağı indirilmesi işini üstlendiler. Köpek kendi başının çaresine baktı. “Kimse kılını kıpırdatıp yardıma yeltenmiyor,” diye sızlandı kadın kızlarına. “Fark ettiniz mi?” Etmişlerdi.
Otobüs gri mavi dumanlar ve sıcaklık püskürterek uzaklaşırken anneleri, “Babanızın içine ettiğimin kır yaşantısı,” diye devam ediyordu. Derken elinde olmadan uyardı, “Siz sakın küfretmeyin. Yalnızca ben küfredebilirim.”
Artık arabaları yoktu. Babaları (“alçakherif”) çekip giderken arabayı da götürmüştü. Babaları kitaplar, “romanlar” yazardı. Raftan bir tane alıp Joanna’ya göstermiş, arka kapağındaki fotoğrafı işaret ederek, “Bak, bu benim,” demişti, ama okumasına izin yoktu, halbuki kız çoktandır iyi bir okurdu. (“Daha değil, bir gün okursun. Yetişkinler için yazıyorum, kusura bakma,” diye gülmüştü babası. “İçinde bazı şeyler... neyse.”)

Babaları Howard Mason’dı, annelerinin adıysa Gabrielle. Bazen insanlar heyecanlanır, babalarına gülümseyerek, “Siz bizim Howard Mason mısınız?” diye sorarlardı. (Ya da bazen gülümsemeden, “Ha, şu Howard Mason” derlerdi, Joanna emin olamasa da bu daha farklı gelirdi ona.)

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.