Günlükler - 1946-1949 / Max Frisch

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Önemli olan, sözcüklerin arasındaki ifade edilemeyen beyaz alandır. (…) Bizim çabamız söylenebilen her şeyi dile getirmek olmalı; dil, giz olmayan her şeyi yontup atan bir keski gibi ve her şeyin söylenmesi bir uzaklaşma anlamına geliyor. Bu nedenle dile getirilen her şeyin bir zaman sonra belli bir boşluğa gömülmesi ürkütmemeli bizi. (…) Dil, keski kullanan heykeltıraş gibidir: boşluğu, söyleneni, gize karşı, canlı olana karşı öne çıkarır. Gizi parçalama tehlikesi her zaman mevcut; diğer bir tehlike de, gizi, henüz bitmemiş şekilsiz bir kütle olarak bırakmak, ortaya çıkarmamak, ele geçirmemek, dile getirilmesi mümkün olandan kurtarmamak, yani son yüzeyine nüfuz etmemek. Yoksa bu söylenebilir olanın yüzeyi, aslında gizin yüzeyiyle aynı şey olması gereken bu konusuz yüzey, dağ ile gökyüzü arasındaki çizginin ortadan kalktığı, sadece tin için varolan, doğada olmayan bu yüzey, biçim dediğimiz şey mi acaba? Bir tür sesli sınır –. İsviçre edebiyatının önde gelen, dünyaca tanınmış yazarlarından Max Frisch, Günlükler’inin 1946-1949 yıllarını kapsayan bu ilk cildinde İkinci Dünya Savaşı’nın büyük yıkımının ardından, yolculuklarını, şehirleri, entelektüel dünyanın meselelerini ve son derece kişisel olayları okurun ilgisini toplayacak bir açıdan, “İsviçreliliğe özgü bir mesafe”den ve mimar bakışıyla değerlendirerek kaleme alıyor. Max Frisch, edebi tür olarak günceyi edebiyat içinde büyütüyor, dilin olanaklarıyla ve çeşitlemeleriyle güncenin alanını genişletiyor.

Eros’suz sanat olmaz. Geniş anlamıyla erotizm, varolma dürtüsü, varlığını sahneleme dürtüsüdür. Oyunculuk ve dans, yani insanın kendini bedeniyle sahnelemesi, en dolaysız şekillendirme, en az tercüme, doğal erotizme en yakın haldir; bu doğal erotizm de kendi bedeni ve kendi sesiyle oynar ve nüfuz eder başkalarına. Bu dürtüye, varlığını sahneleme dürtüsüne itaat eden diğer sanatçılar dolaylı olarak yapar bunu; kâğıt üzerinde, beyaz perdede ya da taşla yaparlar; belli ölçüde tercüme etmek zorundadırlar bu dürtüyü, ve bu ölçü, sanatsal ve doğal dürtülerin tehlikeli bir biçimde karışmasını engellemese de, oldukça zorlaştırır. Bu sanatçılar bedenlerinin dışında bir yerde konumlandırır varlıklarını, uzaklaştırırlar kendilerinden – çünkü varlıklarını sahneleme dürtüsünün yanı sıra, aynı değerde başka bir dürtü de hükmetmektedir onlara: aydın dürtüsü, öğrenme, anlama dürtüsü.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.