Güneyin Kraliçesi

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

“Güneyin Kraliçesi, Monte Cristo gibi bir ihanet ve intikam romanı”

Uyuşturucu kaçakçılığı yapan sevgilisinin öldürüldüğünü öğrenen Teresa Mendosa, sıranın kendisinde olduğunu anlar. Hayatını kurtarmak için her şeyini bırakıp kaçmaya başlar, Meksika’dan Cebelitarık’a kendisini zor atar.
Pérez-Reverte, soluk kesen bu macerasında, hayattaki tek varlığı olan sevgilisi Güero’nun öldürülmesiyle tek başına kalan genç, yoksul ama azimli bir kadının kendine yeni bir hayat kurmak için verdiği heyecan dolu mücadeleyi anlatıyor.

Telefon çalınca öleceğini anladı. Bundan o kadar emindi ki, elindeki jilet havada, fayanslarda biriken sıcak suyun buharından saçları yüzüne yapışmış bir halde donup kaldı. Zırr. Zırr. Sanki hareketsizlik ya da sessizlik, olanların seyrini değiştirebilirmiş gibi nefesini tutarak susuyordu. Zırr. Zırr. Küvetteydi, sağ bacağını tıraş ediyordu, belden aşağısı köpüklüydü, sanki birdenbire üzerine soğuk su boşalmış gibi çıplak teni diken diken oldu. Zırr. Zırr. Yatak odasındaki müzik setinde Los Tigres del Norte, Camelia la Tejana ’ nın hikâyesini anlatan şarkılar söylüyordu. İhanet ve kaçakçılık, diyordu, birbirinden ayrılamaz. Bu tür şarkıların bela habercisi olduğundan korkmuştu hep, çünkü bunların acı gerçekler oldukları kısa sürede ortaya çıkardı. El Güero bu inanışa burun kıvırmıştı ama çalan telefon onun ölü olduğunun ve ne denli yanıldığının ispatıydı. Ses aklını başından alıyor, mantığını yok ediyordu. Zırr. Zırr. Jileti elinden bıraktı, yavaşça küvetten çıktı ve arkasında ıslak ayak izleri bırakarak yatak odasına kadar gitti. Küçük, siyah ve uğursuz telefon yatak örtüsünün üzerinde duruyordu. Dokunmadan baktı telefona. Zırr. Zırr. Dehşet içindeydi. Zırr. Zırr. Telefonun zili sanki şarkının bir parçasıymış gibi şarkı sözlerine karışıyordu. Çünkü kaçakçılar, diye devam ediyordu Los Tigres, merhametsiz adamlardır. El Güero da aynı kelimeleri kullanmıştı, her zamanki gibi kendisine özgü gülüşüyle gülüp ensesini okşayarak telefonu kucağına atıp. Eğer bu telefon bir gün çalarsa, bil ki ben ölmüş olacağım. O zaman, kaç. Kaçabildiğin kadar kaç, güzelim. Kaç, sakın durma, çünkü artık sana yardım edebilmek için orada olamayacağım. Neresi olursa olsun, herhangi bir yere sağ olarak ulaşabilirsen benim için bir tekila iç. Geçirdiğimiz güzel zamanların anısına, bebeğim. Geçirdiğimiz güzel zamanların anısına. İşte bu kadar sorumsuz ve cesurdu El Güero Dávila. Cessna uzmanı. Arkadaşları ve Don Epifanio Vargas, kısa pistin kralı, derlerdi ona: Kokain paketlerini ve marihuana balyalarını taşıdığı küçük uçağını üç yüz metrelik mesafede havalandırıp, karanlık gecelerde bir sınırdan diğerine Federal Polis ve DEA’nın akbabalarının radarlarına yakalanmamak için denizin üzerinde alçak irtifada uçabilecek kadar becerikli. Aynı zamanda patronlarının arkasından kendi kartlarıyla oynayıp bıçak sırtında yaşayacak kadar hünerli. Bir o kadar da kaybetme kapasitesine sahip. Vücudundan damlayan sular ayaklarının çevresinde bir su birikintisi oluşturuyordu. Telefon çalmaya devam ediyordu, cevap vermenin ve El Güero ’ nun şansının tükendiğini doğrulamanın gereksiz olduğunu biliyordu. Yalnızca telefonun çalması onun talimatlara uyup koşarak kaçması için yeterliydi; ama basit bir zırr-zırr sesinin insanın hayatını birdenbire değiştirmesini kabul etmek o kadar da kolay değildi. Bunu düşünerek telefonu kaptı ve cevap verme düğmesine basıp dinlemeye başladı.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.