Evlilik

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Bir burjuva evliliğinin dehşet verici olduğu kadar komik hikâyesi…

Evlilik’in, nefret ettiği vaftiz adı Maria Magdelena’yı Jacqueline olarak değiştiren  kahramanı, mütevazı kökeninden evlilik yoluyla kaçmak isteyen dar görüşlü ve histerik bir kadındır. Hırdavatçılıktan otelciliğe ve turizimciliğe atlayan kocasının ihanetlerine başlangıçta uysallıkla katlanır. Birtakım kültürel etkinliklere katılarak hayatının yükünü hafifletmeye çalışmaktadır. Sonra, bir gün, “kendisini temelli fesat bir kadına dönüştüren bir fikrin” etkisi altına girer. Kocasına misilleme olarak kendisini birbirine benzemeyen bir dizi âşığın kollarına atar. Bu arada onları zengin ve kaba olarak nitelediği kocasını parasına konmak için öldürmeye ikna eder. Ancak bu öldürme girişimleri hep başarısızlıkla sonuçlanır. Depresif bir İtalyan sanat tarihçisiyle olan son aşk macerası ve öldürme planı, kocasının iflasına denk gelir. Kocası kaçar, Jacqeuline ve İtalyan profesör cinayetle suçlanarak tutuklanır. Sonuçta uzun bir ayrılığın ardından, ileri yaşta, kocasıyla evliliğini yeniler, ancak cinayet fikrinden hâlâ vazgeçmemiştir. 

Bu öykünün kahramanı Jacqueline Cascorro, hayatının uzunca bir bölümünde evliliğin olağan deneyimlerini yaşadı: Kızgınlıklar, kavgalar, ihanetler ve barışmalar. Her şey bir anda değişti; elleriyle bir yengecin bacağını koparıp arkasında bir şampanyanın patlatılışını duyduğunda, bundan böyle aralıklı olarak aklına düşecek olan ve onu temelli fesat bir kadına dönüştüren bir fikrin etkisi altına girdi.
Yıllar boyunca, olaylı evliliği içinde sürüklendiği çeşitli taşınmalarda, mavi bir defter, kendisi farkına varmadan ona hep eşlik etti; balayı yolculuğu sırasında, Pátzcuaro’da satın alınmış bol işlemeli bir kutunun dibinde, lastikle tutturulmuş edebiyat ve sanat tarihi notlarının arasında duran incecik bir defterdi. Bu kutu, Jacqueline Veracruz’a taşınmaya karar verdiğinde evinin hemen hemen bütün eşyalarını depoladığı Cuernavaca’daki L’Aiglon adlı restoranın mahzeninde durur hâlâ. O unutulmuş defteri açıp yıllar önce kopya ettiği edebi satırları okusa, mutlaka çok şaşırırdı. Hiç şüphesiz benliğinin en yüce, en saf yanını, bir süre boyunca ona bir ölçüde güven vermiş olan ve hayatını müthiş bir patırtıyla sarsan şiddetin kökünü kuruttuğu yegâne yanını beslemiş olan entelektüel çabaları hüzünlenerek hatırlar, özlerdi. Bir noktadan sonra, bu konuda hayallere kapılmasına imkân kalmamıştı artık: Manevi hayatı paramparça olmuştu.
Jacqueline o defterin iki sayfasına ilgisini çeken edebi alıntıları, bir sayfasına da bir fiyasko olarak gördüğü evliliğine ilişkin duygularını yazmıştı; geriye kalan sayfalar boştu. Bu notların evliliğinin ilk bunalımlarından biri sırasında, yoğun bir hınç içinde, henüz kocasının ihanetlerini olağan sayıp kabullenmeye başlamadan önce yazıldığını anlamak zor değildi. Kocası Nicolás Lobato’nun yanında sekreter olarak çalışan yoksul kuzini Alicia Villalba ve diğer çalışanlar, vefasız kocanın yaptıklardan onu her gün haberdar ederlerdi. Nicolás’ın birlikte on yedi numaralı odaya kapandığı boya sarışınının bayağılığını telefonda saatlerce anlatırlar, söz konusu odanın Eslavia Oteli’nin ikinci katında olduğunu özellikle belirtirlerdi; sanki kaçıncı katta olduğu önemliymiş gibi! Nicolás Asunción Oteli’ne nadiren gider, hele gönül maceraları için belki kendi seviyesine layık görmediğinden oraya adım atmaz, genellikle Orizaba sokağındaki Eslavia Oteli’ni kullanırdı. Aslında Jacqueline evlendikten kısa bir süre sonra, çıldırmışçasına acı çekmemeyi öğrenmişti, ama bu, Nicolás Lobato’nun sefih hayatını tasvip ettiği anlamına gelmiyordu katiyen. Balzac’ın Evliliğin Fizyolojisi adlı kitabından tesadüfen birkaç sayfa okuduğunda, kadınların çoğunun, evliliğin ilk yıllarında, son derece keyfi biçimde kendilerine uygulanan zorbalığın tipik bir sonucu olarak, kocalarına sadece yoğun bir nefret, neredeyse mutlak bir tiksinti duyduklarına hükmetti.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.