Denemeler, Konuşmalar

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Şair, öykücü ve oyun yazarı Sabahattin Kudret Aksal, yayımlanan ilk şiir ve öyküsünden, oynanan ilk oyunundan ölümüne dek, şiir, tiyatro ve edebiyat üzerine düşünmeyi ve yazmayı da sürdürdü. Şiirlerindeki, oyun ve öykülerindeki gibi denemelerinde de, yalın ve aydınlıktı. Yazılarında, felsefeci yanının getirdiği akıl, mantık ve bilinçli arayışlarla sanatçı yanının getirdiği kıvamında bir duygululuğu tam dozunda harmanlayan bir yazar oldu hep. Denemeler, Konuşmalar'da, Aksal'ın Geçmişle Gelecek başlıklı kitabındaki yazıların tamamı ile bu kitabın iki baskısına da girmemiş kimi yazı, konuşma, bildiri ve soruşturma yanıtları yer alıyor. Bunlar arasında 1986 Dünya Tiyatrolar Günü Türkiye bildirisi ile 1991 Poesium bildirisi de bulunuyor. Bir söz ve susku ustasından, şiir, edebiyat ve tiyatronun ışığında, şiire, edebiyata, tiyatroya bakışlar...

Ozan, romancıyla öykücüden daha çok soyutlanma olanağını bulur. O da nesneleri anabilir, gerçeği anlatabilir. Ne var ki, dilerse ayıklayabilir anlatacaklarını, özleşme kaygısıyla kullanacağı sözcükler arasından daha kolaylıkla bir seçme yapabilir. Sözcüklere, sanatının türü gereği, romancıyla öykücüden çok önem vermek, onları kılı kırk yararcasına ölçmek zorunluluğunu duyduğu için, ayıklamasını daha kolayca yapabilir. Denemeci de öyle, o da somut bir acunun anlatıcısı değildir, çokluk yaşamdan yola çıkmaz, kavramların ekseninde döner. Kavramların, terimlerin, soyut anlamlar yüklü sözcüklerin karşılıklarıysa, somut sözcüklere göre bugün dilimizde daha çok. Daha da yerleşmiş bir görünümleri var. Denebilir ki romancıyla öykücünün ozanla denemeciye göre bu açıdan aşması gereken engeller daha çok, daha da zordur. Ya oyun yazarının tutumu? Onunki büsbütün başka, o kendi adına konuşmamakta, oyunun kişilerini konuşturmaktadır. Kimlerdir oyun kişileri? Kimileri çok az bir değişime uğramış yaşamın gerçek kişileridir, kimileri gene örneği yaşamdan alınan ama bu kez soyutlanmış kişilerdir, kimileri de salt bir düşüncenin simgesidirler. Simgesel kişileri ya da soyutlanmış kişileri konuştururken yazarın dil açısından güçlük çekmeyeceğini sanıyorum. Özleşmenin sözcükleriyle dilediği gibi konuşturur onları, çektiği dil kaygısını onlara da benimsetebilir. Ama yaşamdan alınmış gerçek kişiler için öyle mi? Çevremizde rastladığımız insanları düşünün, oyun yazarı nasıl konuşturacak onları? Örneğin bir kahveci çırağı, eğitimsiz yaşlı kadın, eski bir emekli nasıl konuşacak? Yaşamın bugünkü diliyle mi? Yoksa sözcüklerin diliyle mi?

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.