Demir Köprü

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Kâmuran Şipal’den tutkulu bir çocukluk romanı: Demir Köprü
Daha fazla bekletmek istemiyorum annemi. Dudaklarındaki gülümseme solmadan karşısına geçip benden istediği şeyi yapamadığım için bağışlanma dileyeceğim.

Sırrımsın Sırdaşımsın ile 2011 Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazanan Kâmuran Şipal’in ilk romanı Demir Köprü, doğup büyüdüğü kente yıllar sonra dönen bir adamın uçak yolculuğu süresince çocukluk yıllarını belleğinde canlandırması üzerine kurulu.
1930’lu yılların Adanası’nda babasız bir çocuğun annesi ve çevresiyle yaşadığı duygu dolu ilişkiler... İç yakan bir ana-oğul ilişkisi tutkuyla, benzersiz bir anlatımla dile gelirken Demir Köprü de çocukluğa bağlanan kunt bir simgeye dönüşüyor.

Bir an dalar gibi oldu. Doğup büyüdüğü, daracık alanlarında, rüzgârlı sokaklarında çocukluğunu geçirdiği, pek de çabuk büyüdüğü, çiçeği burnunda bir delikanlıyken sevgilere sırt çevirip peşinden akıtılan gözyaşlarını görmezden gelerek yabancı bir kentin yolunu tuttuğu, birkaç saat önce alınan telgraf üzerine yıllar sonra gerisin geri döndüğü kente uçaktan önce vardı. Evleri olduğu gibi yerinde duruyordu. Kimsenin beklemediği bir anda, ardına kadar açık kapıdan girdi içeri. Eskisi gibi tahtaları gıcır gıcır öten merdiveni acele çıktı. Geniş sofada kendisini görünce şaşıran ve iki yana çekilerek yol veren kalabalık arasından yürüdü. Bir el bir kerevet üzerine yatırılmış annesinin yüzünden beyaz örtüyü çekip aldı. “Bak!” dedi. “Bak! Bu senin annen!” Sese içerledi. Gene de uzun uzun baktı annesinin yüzüne. Yıllardır kendisinden kaçılan, yıllardır kendisinden gözlerin kaçırıldığı bir yüz gibi uzun uzun baktı. Adeta uzun sürmüş bir oyunu kazanacağından kuşku duymayan, son kozunu oynamış dingin bir yüz. “Bu senin annen dünyanın en güzel kadınıydı.” dedi arkadan bir ses. Bir başka ses ekledi: “En özverili kadını!” Sağdan soldan sesler, karmakarışık, suçlayıcı, hoyrat, bağışlamaz. “Seni dilinden düşürmezdi.” – “Hep yolunu gözledi.” – “Senin için saçını süpürge etti.” – “Genç yaşta dul kaldı, senin için evlenmedi.” – “Sen evden ayrılıp gittiğinde aylarca dinmedi gözyaşı.” – “Sen okuyasın diye her ay yolladığı parayı denkleştirmek için gecesini gündüzüne katıp çalıştı.” – “Resmini hep yanında taşıdı.” – “Hep derdi ki…”
Birden içinde bir öfke seli kabarıp elini havaya kaldırdı. “Ne derdi?” diye sordu sert. Sesler kesildi. Ama kısa bir aradan sonra yeniden başladı. “Bu annen! Doya doya bak yüzüne evladım!” dedi deminki ses, bu kez yumuşak, çekingen. Ağlayacak gibi olup kendini tuttu. “Senin için bir gün beklettik,” dedi bir baş­ka ses. Sonra daha başka sesler karıştı araya. “Sen göresin diye.” – “Bir gündüz, bir gece başında bekledik.” – “Dün bu saatte yaşıyordu.” – “Süt verdim, bir yudum aldı.” – “Başında Kuran okumaya başladık.” – “Bir ara gülümser gibi yaptı, dudaklarını oynattı.” – “Yanına koştuk, güçlükle senin ismini söyledi.” – “Yüzündeki sineği kovmak için yaklaştığımda, baktım gözleri kaymış.” – “Hiç anlamadık nasıl öldüğünü, hiç!”

Hırslanmış, elini havaya kaldırdı yeniden. Sesler bir kez daha kesildi. Havaya kalkmış eli aşağıya inerken yarı yerde durdu. Daha önce gözünden kaçmış bir ayrıntıyı keşfetmiş gibi yeniden dikkatle annesinin yüzüne bakmaya başladı.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.