Defter

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Burada el işi (ayrı yazmıyorum) üzerinde duruyorum; ilkokul yıllarımızın elişi (bitişik yazıyoruz) derslerinden ayırabilmek için el-işi (çizgiyle ayırıyorum) demek daha da doğru görünüyor 'defter'dekilere; Selçuk Demirel'den çok eli yapıyor bu işleri, tabii eli sözkonusu, tabii kendi gövdesinin, zihninin komutlarda yönlendirdiği bir uzantısı eli, ama ayrım getiriyorum ısrarla: Bunlar, el'in işleri.

1

Selçuk Demirel “Defter”i masama bıraktığında, ona “benim de böyle defterlerim var” demiştim. Önce
önlü-arkalı ortak bir kitap oluşturmamızı önerdi Selçuk: Benim yazı’larımla onun çizi’lerini sırtsırta taşıyacak
bir düzen. İki farklı akıştan ortak bir bütünlük tasası çıkmaz gibi geldi bana, karşı-önerimi getirdim: Onun yüzleri üzerine kendi sırtlarımı kâğıda düşmek — bu 30
paragraf, o 76 yapıştırma için, öyle(ce) doğdu.


2

“Temrin” kavramı sanki çalgıcılara ayrılmış. Akla hemen, bir piyanistin günlük, gündelik sabah alıştırmalarını getiriyor. Kavramın anlam alanını Godard açmış, genişletmiştir zihnimde: Dikkatle
dinliyordum, “imge”ler üzerinde her gün çalıştığını, filim yapmadığı zamanlarda temrin yaptığını söylediydi.


3

O anda, her Allahın günü temrin yaptığımı kavradım. Sabahları, uyanır uyanmaz, yüzümü yıkayıp kahvemi hazırladıktan sonra sigaramı yakıyorum 25 yıldır: Masamda, dolmakalemlerimden birini seçip başlamak üzere bir süre bekliyorum — işe girişmeden önce, küçük kâğıt parçaları, küçümen bir defterin sayfaları üzerinde kelimeler, cümleler, işaretler yanyana, altalta diziliyor.


4

Bir tek sabahları mı, hayır: Günün ortasında ya da gecenin başında ucunda da böyle, öyle yapıyorum: Yıllardır, yılların içinde(n), binlerce kâğıt parçası,
onlarca defter doldu: Kıvılcımlar, bellek çentikleri, pusula notları, vb.


5

Vb burada, bu bağlamda çok önemli. Kalem-kâğıt alışkanlığı, kendi otomatizminin kurallarını yaratıyor. Bir tür zihin stenosu. Düşünce kutusu, imgelem kutusu, giderek bilinçaltı kutusu doluyor o yoldan. İzimi bırakıyorum ki yarın öbür gün oraya dönebileyim.


6

Tabiî çiziyorum da. Şüphesiz, “yazı”nın gölgealtından çıkıp gelen “çizi”lerden farklı birşeyden sözediyorum şimdi; temrin bağlamında çizmek, bir örneğini Hayalet Gemi’de yayımladığım “çizi”lerimde yapmaya çalıştığımdan öte bir uğraş daha çok, asıl, çiziktirmekten söz ediyorum bu çerçevede.


7

Çiziktirme, genelde bir dalgınlık yazısı oluşturuyor. Ben ve elim buradayız, aklım ve hayâl gücüm sefere çıkmış, az ya da çok uzağa gitmiş. Bir şey çizmiyorum bu durumlarda, ruhum elime bir şeyler çizdiriyor. Ruhbilimcinin, ruhdeşenin önüne sürsek o çiziktirmeleri, belki oradan kripto bir yazı sökecek.


8

Bu dediklerim, asıl yazarın çizdiği, çiziktirdiği gözönünde tutulduğunda geçerli: Kısıtlı, sınırlı formlar, form taslakları üretiyor dalgın yazı eli. Çizerde
durumun değiştiğini, Selçuk Demirel’in bu “defter”deki (başka defterlerindeki) ürünlerine bakarak söylemek güç değil.


9

Karşılaştırıyorum ister istemez. Çizerin temrinleri, apayrı bir el-işi kategorisine giriyor — yazarınkiler karşısında. Isınmaya çalışmıyor bir kere, soğumamağa çalışıyor. Daha canalıcısı: Bir şairi, yazarı çizisinden her zaman tanıyamaz, çıkaramayız. Çizerde tersine: Düpedüz Selçuk Demirel’in elinden çıkmış bunlar, kim adresi şaşırabilir?


10

Açık olan, “Defter”e yapıştırılmış “parça”ların çoğu, Selçuk’un yaptıklarının bütünü düşünülürse, minör elişleri. O bir şey yapmamış da, bir şey onda yapılmış. Dalgın yazı gibi dalgın çizi mi, tamıtamına böyle değil bana kalırsa: Yazı otomatizminin bir benzeri, çizi
otomatizmi, devrede: Oturunca, mekanizma çalışıyor.


11

Fiilin ayırdedici yanına dikkat çekmeden edemeyeceğim: Özel durumları unutursak bir an için, yazar ve çizer oturarak çalışırlar — masalarının önünde. Nasıl yazı temrini çalışma öncesinde, ara’sında gerçekleşiyorsa, çizi temrini de işin derkenarında varolur: Çizer tırıstadır.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.