Dadaloğlu

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları
"Ölen ölür kalan sağlar bizimdir" dizesiyle simgeleşen Türkmen ozanı Dadaloğlu, Güney Anadolu'nun halk şiiri geleneğine damgasını vurmuş bir sanatçıdır. Karacaoğlan söyleyişini yiğitçe deyişler ve korkusuz çıkışlarla 19. yüzyılda da sürdürmüş ve bugüne, yarına taşımıştır. Şiirleri ancak 1920'lerde yazıya geçirilen ve ne yazık ki aydınların geç tanıma olanağı bulduğu bu ozanın söylencelerle örülmüş yaşamıyla ilgili halk öyküleri de oluşmaya başlamıştır. Osmanlı Devleti'nin göçebe Türkmen boylarını toprağa yerleştirmek için verdiği uğraş, yer yer başkaldırılara ve küçük çapta savaşlara da sebep olmuştur. Dadaloğlu'nun şiirleri, yerleşik yasama geçmek istemeyen ve Anadolu'ya geldiklerinden beri konup göçtükleri yerlerde eski düzenlerini sürdürmek isteyen Türkmenlerin bir tür sözlü tarihi sayılır. Yalnızca söyleyiş bakımından değil adları anılarak da olsa değinilen kişiler, olaylar ve yer adları bu sözlü tarihin vurgulayıcı öğeleri durumundadır. Memet Fuat, Dadaloğlu'nu tanıttığı bu çalışmasında, onun öykülere konu olan yaşamını ve bir dönemi dile getiren yapıtlarını anlayarak ve severek okumamıza yardımcı olmaktadır.

Yaşamı

Dadaloglu XVIII. yüzyilin sonlarina dogru dogmus, XIX. yüzyilin ikinci yarisinda ölmüs. Çok eskilerde yasamis bir ozan degil. Gene de yazili kaynaklarda yasami üstüne bilgi olmadigi gibi, siirleri de döneminin cönklerinde yer almiyor. Obasiyla birlikte konar göçer bir yasam sürerken, sazinin esliginde söyledigi türküler, anlattigi öyküler, günümüze agizdan agiza geçerek ulasmis. Aslinda Dadaloglu'nun okur yazar olup olmadigini da bilmiyoruz. Onunla ilgili bütün bilgilerimiz söylentilere dayaniyor. Arastirmacilarin bu söylentilerin en akla yakin olanlarini saptayip görüs birligine varmalariyla üstünde asagi yukari uzlasilan bir yasamöyküsü ortaya çikmis. Bugün Dadaloglu'nun siirlerini içeren bütün kitaplarin basinda kaynagi söylentiler olan bu yasamöyküsü yer aliyor. Bu arada dogal olarak halkimizin Dadaloglu'na yakistirdigi destansi bir yasamöyküsü de var. Sözlü gelenek bunu da günümüze ulastirmis. 1973'te Dadaloglu adli bir kitap yayimlayan Oya Adali altmis sayfa tutan anlatisinin sonunda söyle diyor : "Bulgar dagi, Kozan dagi, Aladag, Binboga, Gâvur dagi, Çukurova böyle anlattilar Dadaloglu'nun öyküsünü bana. Duydum yüregimde sevincini, acisini, ben de sizlere ilettim..." Oya Adali'nin bes bölümde aktardigi bu güzel söylence siirlerle örülü, halk kaynaklarindan beslenen dili, biçemiyle tadina doyulmaz bir anlati. Osmanli Devleti'nde halkbilim arastirmalari yapilmadigi için Dadaloglu'yla ilgili kitaplar Cumhuriyet'ten sonra yayimlanmaya baslamis. Bu kitaplarda ozanin dogum tarihi önceleri 1765, 1790-1791 olarak aniliyorsa da, giderek 1785 yilinda görüs birligine varildigi görülüyor. Ölüm tarihi de bir ara 1865 olarak verilirken, sonradan 1868 olarak belirlenmis. Demek ki Dadaloglu'nun 1785 ile 1868 arasinda 83 yil yasadigi saniliyor. Siirlerinde anilan yer adlarina bakilirsa, bu oldukça uzun yasam, Güney Anadolu'da, Toroslar çevresinde geçmis. Çukurova, Adana, Kahramanmaras, Gaziantep, Nigde, Kayseri, Kirsehir derken, Sivas'a kadar uzanmis. Babasi Âsik Musa da bir halk ozaniymis. Ailesi "Dadali" diye anilirmis. Annesi ise Veli'yi dogururken ölmüs. Sözlü gelenekte Dadaloglu'nun adinin Ali ya da Mustafa oldugunu söyleyenler de var, ama Veli oldugunu söyleyenler çogunlukta. Siirlerinde genellikle "Dadaloglu", arada bir de "Dadal" mahlasini kullaniyor. Belli bir yere yerlesip göçebelikten vazgeçmeye iki yüzyila yakin bir süre direnen Recepli Avsarlarindan oldugu için, obasiyla birlikte Toroslar çevresinde dolanip durmus. Gerek asiretler arasinda, gerek göçebelerle topraga bagli köylüler arasinda pek çok kavgaya, çatismaya karismis. Sonunda ferman dinlemeyen konar göçerleri "iskân"a, yani topraga baglayip ev bark sahibi etmeye gelen Osmanli ordusunu karsisinda bulmus. Türkülerinde agirlikli olarak bu yasadigi olaylari, obasina yapilan baskilara topluca direnislerini, alisik olduklari yasam biçiminin disina itilmekle çektikleri acilari yansitir. Duygularini ortaya vururken, öfkesini, kinini, öç alma istegini de sergiler. Direnme, karsi koyma, boyun egmeme hirsi, gerçi onu Köroglu gelenegi çerçevesinde devlete baskaldiran bir ozan gibi gösterir, ama günümüze ulasan siirleri dikkatle okunursa, bunlarda ölçüsü kaçmis bir kana susamislik, denizleri cesetlerle doldurma özlemi filan bulunmadigi görülür. Dadaloglu çatismalari, savaslari yakindan izleyen, ama zorunlu kalmadikça sazini birakip tüfegine sarilmayan bir halk ozanidir. Bu yönüyle Köroglu'na pek benzemez. Bazi arastirmacilara göre, babasi Âsik Musa oglunun okur yazar olmasini istemis, yaylaya gelen imamlardan ders almasini saglamisti. Bir ara imamlik da yaptigi söylenen Dadaloglu, oba beyinin yanindan ayirmadigi yazmani, kavga günlerinde savasa gireceklere moral veren destancisi olmustu. Asiretler arasi çatismalarda, ya da Osmanlilarla çatismalarda, hep savas alanindaysa da, savasin içinde degildi. Avsarlar onu da tipki beylerini koruduklari gibi korumuslar, savasin disinda tutmaya özen göstermislerdi. Bu görüsü savunanlar Köroglu'nun yigitlik türkülerini "ben" diye söylemesine karsilik, Dadaloglu'nun hep "biz" dedigini belirtirler. Yasliliginda söyledigi su dörtlükten de onun bir ozan olarak Avsarlarca savaslarin disinda tutuldugu anlami çikartilir : Yara yara bir kavgaya girmedik Saga sola kiliçlari vurmadik At üstünde dögüserek ölmedik Ok degmeden gözlerimiz kör oldu

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.