- A-Z
- KONU DİZİNİ
- Cogito
- Çizgi Roman
- Delta
- Doğan Kardeş
- Ansiklopedi
- Bilim
- Çocuk Çizgi Roman
- Deneme
- Destan
- Dünya Klasikleri
- Efsane
- Eğitim
- Etkinlik
- Gençlik
- Gezi
- Hikâye-Öykü
- İlkgençlik
- Klasik Dünya Masalları
- Masal
- Mitoloji
- Modern Dünya Klasikleri
- Okul Çağı
- Okul Öncesi
- Oyun
- Resimli Öykü
- Resimli Roman
- Resimli ve Sesli
- Roman
- Romandan Seçmeler
- Röportaj
- Seçme Denemeler
- Seçme Öyküler
- Seçme Parçalar
- Seçme Röportajlar
- Seçme Şiirler
- Seçme Yazılar
- Şiir
- Edebiyat
- Anı
- Anlatı
- Biyografi
- Deneme
- Derleme
- Eleştiri
- Gezi
- Günce
- İnceleme
- Libretto
- Mektup
- Mitoloji
- Modern Klasikler
- Otobiyografi
- Oyun
- Öykü
- Polisiye-Gerilim
- Roman
- Senaryo
- Söyleşi
- Yaşantı
- Yazılar
- Genel Kültür
- Halk Edebiyatı
- Masal
- Kâzım Taşkent Klasik Yapıtlar
- Koleksiyon Kitapları
- Lezzet Kitapları
- Özel Dizi
- Sanat
- Kare Sanat
- Sergi Kitapları
- Şiir
- Türk Şiir
- Tarih
- XXI. Yüzyıl Kitapları
- Sosyoloji - Sağlık
- TEKRAR BASIMLAR
- YENİ ÇIKANLAR
- ÇOK SATANLAR
Çatalhöyük, Leoparın Öyküsü
-
Özgün Adı:
The Leopard's Tale -
Kategori:
Sanat -
Yazar:
Ian Hodder -
Çeviren:
Dilek Şendil -
ISBN:
978-975-08-1093-7 -
Sayfa Sayısı:
296 -
Ölçü:
16.5 x 24 cm -
YKY'de İlk Baskı Tarihi:
Mayıs 2006 -
Tekrar Baskı Sayısı / Tarihi:
5. Baskı / Şubat 2021
Çatalhöyük’te yürütülen kazıların başkanlığını yapan arkeolog Ian Hodder’ın kitabı, 9000 yıllık bu uygarlığın gizli kalmış yönlerini ortaya çıkarıyor. Çatalhöyüklüler’in neden ölülerin kafataslarını mezardan çıkardıklarını, yeme içme alışkanlıklarını, dini inançlarını ve daha pek çok ilginç ayrıntıyı bu kitapta bulabilirsiniz.
Leopar Bilmecesi
Öyküye önsözde anlattığım bilmeceyle devam etmek istiyorum. Yıllardır kafa yorduğum bilmecenin bazı taşlarını anlatacağım. Çatalhöyük’teki zengin kanıtların geçmişle ilgili bilmecenin çözümünü kolaylaştıracağını düşünenler olabilir, ne de olsa yap-bozlarda ne kadar çok taşı yerine oturtursak bütün resmi görmemiz o kadar kolaylaşır. Ama her zaman öyle olmuyor. Tam tersine, ne kadar çok taş ve parça elinize geçerse, resmin ne kadar karmaşık olduğunu anlıyorsunuz. Gerçek şu ki varılmak istenen nokta insana açık seçik ve basit yanıtlar sunmuyor. Siz bildikçe bilmece de o kadar çetrefilli oluyor.
Önsözde girdiğimiz yolda ilerlersek bunu daha iyi görebiliriz. Tablo 1’de gördüğümüz leoparlar (ya da diğer büyük kediler) sanat ürünlerinin yaygın teması ve odak noktasıydı, ancak bu kitabın yazıldığı döneme kadar yerleşmede tek bir leopar kemiğine bile rastlanmamıştı (bkz: Önsöz). Diğer yandan o çağda evcilleştirilmiş hayvanların –koyun ve keçiler– sanat ürünlerine konu olduğuna neredeyse hiç rastlanmaz. Evcil koyun ve keçilerin beslenmede ağırlıklı olarak tüketilmelerine karşın sanatta yabanıl hayvanların baskın çıkması genelleşmiş bir modelin parçasıdır: Sanat yaban hayvanlarını, çoğu zaman da yaban hayvanlarının yırtıcı ya da güçlü bölümlerini vurgular.
Örneğin, yaban domuzunun dişleriyle çene kemikleri, geyik boynuzları yerleşim alanına getirilir ve duvar yerleştirmelerinde kullanılır. Yaban domuzlarının dişlerinden kadınlar için kolye yapılır, bazıları sonradan evlerin altına gömülen bireylerin yanına bırakılır. Yerleşim alanında bulunan geyiklerle yaban domuzlarının baş ve ayak kemikleri bu hayvanların derilerinin kullanıldığını göstermektedir. Ama geyikle yaban domuzunun gövdesine (kafatasından sonraki öğeler) yerleşim alanının tarihinin çoğunda seyrek rastlanmaktadır (öte yandan en erken katmanlarda bütün geyik leşleri yerleşim alanına getirilmektedir). Sığır kemikleri, en çok da kafataslarıyla boynuzları her ne kadar hay vansal kalıntılar arasında ağırlıklı olarak görülmese de duvar yerleştirmelerinde sıkça kullanılmaktadır. Mike Richards ve Jessica Pearson’ın insan kemiklerinin kimyasal izotopları üzerinde yaptıkları analizlerin sonuçları sığırın beslenmede ağırlıklı yeri tutmadığına işaret ediyordu.1 Biz yerleşim alanında bir ayı pençesi bulduk, Mellaart da evlerin duvarlarına gömülmüş yaban domuzu çene kemikleriyle tilki ve samur kafatasları bulmuştu. Ayrıca küçük etobur hayvanların dışkılarıyla örtülü mezarlar ortaya çıkarılmıştır.
Dolayısıyla yaban hayvanlarıyla, özellikle de bu hayvanların diğer uzuvları pahasına, sert, yırtıcı ya da güçlü parçalarıyla ve evcil hayvanlarla yapılan sanat ve sembolizmin büyülü bir yanı var. Bitkilerin sanattaki işlevleri az; önemli besin kaynaklarından olmalarına ve birkaç ağaç tasviri bulunmasına rağmen bitkiler dünyasının ayrıntılarıyla tasvir edildiğine pek rastlanmaz. İnsanlar zamanlarının çoğunu tahıl ve baklagillerin yetiştirildiği tarlaları ekip biçerek, sonra da hasat kaldırıp ürünleri hazırlayarak geçirmiş olsalar da tasvirlerini ya hiç yapmamışlar ya da böyle tasvirlerin sayısı birkaç taneyle sınırlı kalmıştır.
İleride de göreceğimiz gibi, resimlerle yerleştirmeler evlerin içinde yer alır. Ancak ev içindeki yaşantıyı yansıtmazlar. Daha çok dış dünyadaki yaban hayvanları tasvir edilir. Yabanıl ve evcil hayvanlar arasında ayrım yapılmasıyla ilgili güncel sanat anlayışına başvurmamaya çalışsak da burada bu ayrımın bir biçimde dile geldiğini kabul etmemek elde değildir. Nasıl bakarsak bakalım, geçmişte Çatalhöyük’teki yabanıl ve evcil hayvanlara bugün tanımladığımızdan farklı gözle bakıldığı açıkça görülmektedir.2 İleride de göreceğimiz üzere şölenlerde yaban boğaları kullanılmakta, günlük tüketimde ağırlıklı olarak sığıra (sığır kapsamına giren hayvanların hepsi yaban öküzü ya da Bos primigenius adı verilen çok iri yaban hayvanlarıdır), özellikle de koyuna yer verilmektedir.