Çağdaş Sanat Konuşmaları 4 - Koleksiyon, Koleksiyonerlik ve Müzecilik

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Çağdaş Sanat Konuşmaları’nın dördüncü serisinde “Koleksiyon, Koleksiyonerlik ve Müzecilik” olgusuna odaklanıldı. Konunun uzmanları bir koleksiyon oluşturmanın yapı taşlarını ve müze fikrini tartıştılar.

“Aydınlanmayla birlikte koleksiyonculuk bilimsel ussallığa tabi kılındı; bilim müzeleri dışındaki müzelerin temelleri de sadece sanat ile tarihin referans çerçevesiyle meşrulaştırıldı. Meselenin özünün sadece toplamak olmadığı, biriktirilenlerin aynı zamanda bir meşruluk, tarih ve diğer kültürler karşısında bir güç oluşturduğu anlaşıldı. Koleksiyon oluşturma yolunda giderek uzmanlaşan müzeler, koleksiyon yapılarına göre anılmaya başlanan özel mekânlar olma ayrıcalığına eriştiler.”
Levent Çalıkoğlu

Şeniz Atik – Şennur Şentürk

16 Mayıs 2008

Levent Çalıkoğlu: Koleksiyon, Koleksiyonerlik ve Müzecilik konulu bu dizimizde çok önemli iki konuşmacımız var. Kırmadınız, geldiniz. Hoş geldiniz.

Şeniz Atik: Teşekkür ederiz.

L.Ç.: Sayın Doktor Şeniz Atik, İstanbul Arkeoloji Müzesi uzman arkeologlarından ve Sayın Şennur Şentürk, Yapı Kredi Vedat Nedim Tör Müzesi’nin yöneticisi. Uzmanlaşma meselesinin koleksiyon ve koleksiyonerlik üzerinden nasıl işleyebileceği, uzmanlaşmanın bir müze fikrine nasıl zemin hazırladığı, müzecilik dediğimiz alanda uzmanlık fikri, koleksiyon yönetimi, bir müzenin ayakta durması için gerekli olan teknik ekipman ve düşünce alt yapısı, bütün bunlar ilgi alanımızda. Müzenin ekonomik açıdan kendini yürütmesini gerektiren bütün sahnenin de üzerinden geçebiliriz, ama bence her iki konuşmacının kişisel deneyimlerini bizlerle paylaşmaları bile yeterli. Tabii ki söz tamamen onlara ait. Sizin istediğiniz şekilde akışı sürdürme şansına sahibiz. Ben izninizle ilk konuşmayı size vermek istiyorum, buyurun.


Şeniz Atik: Teşekkür ederim. Ben müze nedir, bunun bir tanımını yaparak başlamak istiyorum. Çok kısa bir tarihçesini verdikten sonra tartışma ortamında herhalde konu bizi bir yerlere getirecektir. Müze eski Yunan dilinde museion’dan türetilmiş bir sözcük. Helenistik çağın bir ürünü olan museion, İlkçağ Grek kültüründe düşüncelere dalınacak bir yer, bir felsefe kurumu; başka bir deyişle, esin perileri Musaların tapınağı idi. Milattan önce 306-285 yılları arasında Mısır’da hüküm süren Yunan asıllı Ptolemaios Soter, Pharos kanalı ile Mareotis gölü arasında birkaç yıl içinde kurduğu kente Büyük İskender’in adını verir; İskenderiye olarak bildiğimiz bu kentin en önemli yolunun üzerinde, sarayın bahçesinin ortasına bir museion yaptırır. Museion’un çevresinde kitaplık, amfitiyatro, gözlem evi, yemek ve çalışma odaları, botanik ve hayvanat bahçeleri yer alır. Hem üniversite, hem akademi, hem de manastır niteliği taşıyan bu museion’da Yunanistan’ın ve doğu ülkelerinin eski ve yeni sanat yapıtları yavaş yavaş toplanır, belgelenir ve korunur. Aynı zamanda şairler, coğrafyacılar, bilim adamları ve sanatçılar İskenderiye Sarayı’nda toplanır. Bir anlamda İskenderiye Müzesi günümüzün müze kavramının çekirdeği sayılmaktadır. Romalılar ise müze sözcüğünü felsefi tartışmaların yapıldığı yer olarak kullanmışlardır. Daha sonraki yıllarda, bu müze kelimesi hiç kullanılmaz, ta ki 1450’li yıllarda İtalya’da Lorenzo Medici ailesine ait bir koleksiyonun tanıtılmasında kullanılana kadar. 16. yüzyıla gelindiğinde ise daha çok galeri, resimlerin ve heykellerin sergilendiği mekân ve kabine- ki bugün biz bu terimi sikke koleksiyonun bulunduğu yer için hâlâ kullanıyoruz- sözcüklerinin “Müze” yerine kullanımına rastlanmaktadır. Müze sözcüğü giderek yukarıdaki kullanımlarını yitirerek, bu kez tüm koleksiyonların saklandığı, korunduğu ve bazı başka işlevler de üstlenen bir kurum olarak ortaya çıkar. Uluslararası Müzeler Konseyi ICOM 1955’teki toplantısında müzeyle ilgili bir tanım yapar; müzenin amaçlarının başına insanın ve toplumun gelişimini koyarak bir anlam yüklemeye çalışır ve “Müze toplumun ve gelişimin hizmetinde olan, halka açık, insana ve yaşadığı çevreye tanıklık eden malzemelerin üzerinde araştırma yapan, toplayan, koruyan, bilgiyi paylaşan ve sonunda inceleme, eğitim ve zevk alma duygusunda doğrultusunda sergileyen, kâr düşüncesinden uzak, bağımsız, sürekliliği olan bir kuruluştur” tanımını yapar. 1962’de Neuchatel’de düzenlenen ICOM sempozyum notlarında ise müze; araştırma, koruma, eğitim ve kültür etkinlikleri de içine katılarak, üç işleve sahip bir kurum olarak tanıtılmaktadır. “Müze kültürel ve bilimsel öneme sahip nesnelerden oluşan koleksiyonları, inceleme, eğitim ve eğlendirme amaçlarıyla koruyan ve sergileyen, sürekli bir kurumdur” şeklinde tanımı yapılmıştır. Daha sonraki yıllarda ki günümüze yakın yıllarda, müze tanımının kapsamı artık genişletildiği gibi “kamu yararına” sözcükleri de eklenmiştir. “Müze kültürel değerlerden oluşan bir bütünü çeşitli biçimlerde korumak, incelemek ve halkın beğenisini yükseltmek ve halkı eğitmek amacıyla sergilemek için kamu yararına yönetilen sürekli bir kurum” şeklinde tanımlanmaktadır. Müze, koleksiyonu konusunda uzman bir kurumdur; amacı uzmanlık alanında kültürel birikimin bilimsel yöntemlerle korunarak halka ve gelecek kuşaklara doğru bilgilerle aktarılmasıdır, şeklinde son tanımını da burada eklemek istiyorum. Böylece müzenin kısaca bir gelişimini ve anlamını verilmeye çalışılmıştır.


L.Ç.: Peki bugünkü atmosferden etrafınıza bir perspektif açarak, bütün bu tanımların İstanbul sahnesinde, Türkiye genelinde nasıl işlediğini düşünüyorsunuz? Anadolu’daki müzecilik fikrinde mesela kamu yararı kelimesi çok önemsendi, ama düşünsel açıdan ve kurumlar açısından çağın dışında sanki.


Ş.A.: Bunu şöyle açıklayabiliriz: Müze tabii ki kâr kaygısından uzak. Önce görevlerini yapacak, ama kârı da düşünmemesi mümkün değil, çünkü artık kurumların yaşaması için biraz işletmeyi de ön plana çıkararak çalışması gerekir. Şimdi burada 60’lı yıllardaki tanımı veriyorum: Biliyorsunuz müze 60’lı yıllara kadar eserlerini koruyan, daha pasif bir kurumdu, sadece eserlere yönelikti, ama şimdi öyle değil. Şimdi artık her şeyi toplumla paylaşmak ve toplumu eğitmek, toplumun kültür seviyesini yükseltmek amacıyla da çalışıyor, ama bunu yaparken, bugün dünyada pek çok şeyin değiştiği gibi, müzelerin işletmelerinde de bir değişiklik olması gerekiyor. Bugüne bakıldığında müzeler eğer doğru işletilirse son derece kârlı kurumlar olarak da ortaya çıkabilir. Burada iş bu konuyu bilen, önemseyen donanımlı yöneticilere düşüyor.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.