Buzul Çağı

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Bilgin Adalı’nın kaleminden, uygarlık yolculuğunda yeni bir macera!

Ailelerini ellerinden alan ve yaşadıkları coğrafyayı tanınmaz hale getiren büyük çığın ardından yapayalnız kalan iki cesur kardeşin hikâyesidir bu... Soğuk ve zorlu kışı, anne babalarından öğrendikleri hayati bilgilerle sağ salim geçiren Orka ve Şin’in tek amacı, “güneşin doğduğu yerle battığı yer arasındaki” daha sıcak topraklara ve orada yaşayan diğer insanlara ulaşmaktır. Onları “Büyük Tuzlu Suyu”yla da tanıştıracak olan bu uzun ve maceralı yolculuk, yeni aşkların, yeni bir klanın ve uygarlık merdivenindeki yeni bir basamağın müjdecisidir.

Çığ

Büyük gürültüyü duydukları sırada, Orka ve Şin, buz tutmuş derenin yüzeyinde açtıkları küçük bir delikte balık tutuyorlardı. Büyük bir gümbürtü kopmuş, yer sarsılmış, derenin yüzeyindeki kalın buz tabakasında bile çatlaklar oluşmuştu.

Şansları iyi gitmişti: Tavşan tüyleri taktıkları geyik boynuzundan yapılma oltalarına kısa sürede pek çok balık takılmıştı. Gümbürtüyü duyar duymaz, korku içinde oltalarını ve balıklarını toparlayıp anneleri, babaları ve küçük kardeşleri Lin’le birlikte yaşadıkları mağaraya doğru koştular ama mağara yerinde yoktu. Tepedeki koca dağdan büyük bir çığ düşmüş, karlar ve buzlar her yanı kaplamıştı.

Orka hemen karları elleriyle kazmaya koyuldu. Ona yardım etmeye çabalayan Şin, bir yandan da, “Anneeee, babaaaaa, Liiiiin!” diye bağırıyordu. Ama hiçbir yanıt alamıyordu çağrılarına.

İki kardeş, elleri donma noktasına gelinceye kadar sürdürdüler karları eşelemeyi. Ama mağaranın
önüne yığılmış olan binlerce ton kar ve buzul karşısında yapabilecekleri hiçbir şey yoktu.

Sonunda Orka, çevreden topladığı çalı çırpılarla, donmuş ellerini ısıtmak için bir ateş yaktı. Küçücük bir ses duysalar yeniden başlayacaklardı kazmaya ama mağaradan hiç ses gelmiyordu.

Binlerce yıl sonra iki arkeolog, o mağarayı ve birbirine sarılarak ölmüş olan anne, baba ve çocuğu bulacaktı. Onları buldukları gibi alıp havasız bir cam sergene koyacaklar, Van’daki müzenin en değerli buluntuları olarak sergileyeceklerdi...

Ateşin karşısında biraz ısındıktan sonra, amcaları Kora’nın beş altı aileyle birlikte yaşadığı, birkaç kilometre ötedeki büyük mağaraya doğru yola koyuldu Orka’yla Şin. Belki amcaları bir çare düşünebilirdi ailelerini kurtarmak için.

Koca dağdan düşen çığ öyle büyüktü ki, tüm çevreyi değiştirmişti. Hiçbir yeri tanıyamıyorlardı. Ağaçlar devrilmiş, kayalar örtülmüş, çevre bambaşka bir görünüme bürünmüştü. Amcalarının yaşadığı yere geldiklerinde, tanıyamadılar orayı da. Çığ, o mağarayı da karlarla örtmüştü.

“Kora! Kora!” diye bağırdı Orka birkaç kez. Bir yanıt alamadı.

Karları, buzları kazımanın bir işe yaramayacağını biliyorlardı. Yeniden ateş yaktı Orka. Şin’in yol boyunca yanı sıra sürükleyerek getirdiği balıkları pişirdi. Bir yandan gözyaşı dökerek karınlarını doyurdular.

İki kardeş, uçsuz bucaksız bir kar ve buz denizinin ortasında yapayalnız kalmıştı. Kar, buz ve soğuk, kısa sürede onları da yutabilirdi ama Orka buna izin vermeyecekti.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.