Bozkırkurdu

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

“Uçarı bir yaşam” insanı olmaya kalkışan katıksız bir düşün insanının, bu ikilemin gelgitleriyle oradan oraya savrulan yalnız bir ruhun, Bozkırkurdu’nun hikâyesi.

Hesse, kentin ışıklarına ve kültürel hazlarına kapılırken bir yandan da vahşi içgüdülerinin peşinden gitmeyi arzulayan, “yarı-ehlileştirilmiş” Harry Haller başkarakteri ile Weimar Cumhuriyeti döneminde bireyin parçalanma hikâyesini anlatabilecek ana metaforu bulup çıkarmış; “BOZKIRKURDU” zamanının ötesinde, modern insanın trajik açmazlarını dile getiren kült bir romana dönüşmüştür.

Aydın geçinenlerin, bildikleriyle büyüklenenlerin, bilmediklerini küçümseyenlerin, bunu yaparken –bilinçli ya da bilinçsiz– yaşamı kaçıranların “maktul” yerine “fail” konumuna geçtiği unutulmaz bir anlatı.

“BOZKIRKURDU”nun, deneysel cesaret anlamında ULYSSES’ten aşağı kalmayan bir eser olduğunu söylemeye gerek var mı? BOZKIRKURDU, okumanın ne demek olduğunu uzun zamandır ilk kez  hatırlattı bana. - Thomas Mann 

Kitaplarını büyük bir şaşkınlıkla ve daima merakla okudum. Bu Hermann Hesse sadece Amerikalılara ait bir romantik düşünce değil, aksine kesinlikle akıllı, doğrulanabilir, büyük bir yazardır. - Peter Handke

Bir başka akşam daha var ki, onu da unutmuş değilim. Evde yalnızdım, teyzem sokağa çıkmıştı. Birden kapı çalındı, gidip açtım. Karşımda pek sevimli genç bir bayan dikiliyordu, Bay Haller'i sorar sormaz anladım kim olduğunu: Bozkırkurdu'nun odasında asılı fotoğraftaki kadındı. Bay Haller'in kapısını gösterip geriye çekildim. Kadın bir süre yukarıda kaldı, çok geçmeden Bozkırkurdu'yla merdivenlerden indiklerini işittim, birbirleriyle şakalaşarak, cıvıl cıvıl ve pek neşeli bir hava içinde evden çıkıp gittiler. Bozkırkurdu gibi münzevi bir insanın bir sevgilisi, genç, şirin ve şık giyimli bir sevgilisi olması pek garibime gitmişti; kendisine ve yaşamına ilişkin tüm varsayımlarım sağlamlığını yitirdi ansızın. Ama aradan bir saat geçmemişti ki Bozkırkurdu yine eve döndü, ağır adımlarla, tek başına ve üzgün, zahmetle merdivenleri tırmandı, salonda tıpkı kafese kapatılmış bir kurt gibi saatler boyu usulcacık gidip geldi, nerdeyse sabaha kadar odasında ışık yandı. Bozkırkurdu'nun sevgilisiyle ilişkisi konusunda hiçbir bilgim yok; ancak şunu da söyleyeyim ki, onu bir defa da kentin bir caddesinde gördüm, sevgilisiyle kol kola gidiyorlardı ve Bozkırkurdu'nun yüzünde yine mutlu bir ifade vardı. Onun tasa ve yalnızlığın yuvalandığı yüzünün zaman zaman nasıl çekici, hatta çocuksu bir ifadeye bürünebileceğini görerek yine hayrete kapılmaktan kendimi alamadım. Bundan böyle teyzemi anlıyor, teyzemin bu adam için gösterdiği ilgiyi anlıyordum. Ne var ki, Bozkırkurdu o günün akşamında da yine mahzun ve perişan eve döndü, kapıda rastladım kendisine. Bazen olduğu gibi paltosunun altında yine bir şişe İtalyan şarabı vardı, yarı geceyi kendi ininde, şişenin başında geçirdi. Bu durumu üzmüştü beni. Ama o da doğrusu ne avuntusuz, yitik ve savunmasız bir hayat yaşıyordu! Eh, yeter bu kadar boşboğazlık. Bozkırkurdu'nun kendi canına kıyacak biri gibi yaşadığını göstermek için daha fazla açıklama gereksiz. Ama ben yine de onun günün birinde, kimseye veda etmeden, ancak borçlarını tümüyle ödeyip kentimizden ayrılarak kayıplara karıştıktan sonra canına kıymış olduğuna inanamıyorum. Bizim buradan gittikten sonra kendisinden hiç haber alamadık, ona yollanmış birkaç mektup hâlâ bizde duruyor. Burada kaldığı sırada kaleme aldığı notları içeren bir manüskriden başka bir şey bırakmadı geride; birkaç satırla manüskriyi bana armağan etmiş, bunu dilediğim gibi kullanacağımı belirtmişti.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.