Bozkır Kitabı

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Şehir kuşatmış çevremizi. Dar alanlar, sınırlı mekânlar, sıkışık zamanlar. Düşlerimizi, düşüncelerimizi de kısıtlamış şehrin duvarları. Bozkır ise kuşatmaz, sınırlamaz, engindir, uzaklara, uçsuz bucaksız topraklara, bilinmeyene doğru çeker. Gökyüzünün boşluğa nasıl masmavi serildiğini, ak bulutların onun üzerinde nasıl oynaştığını, toprağın ve suyun yeryüzünde nasıl hafifçe yuvarlanarak uzandığını, sonsuzluğu, hayatı, ölümü düşünmek, hayal kurmak için bozkırda olmak gerekir: Bir dere kenarında, demiryoluna bakan bir yamaçta oturmak, iki uzak köyü bağlayan taşlı topraklı bir yolda, ağarmış tarlalarda, kızgın güneş altında, gece ayazında ya da karlara bata çıka saatlerce yürümek... Çorak gözükse de zengindir bozkır; düşleri yeşertir, hayalleri filizlendirir, uzakları gösterir. Bozkır Kitabı şehrin yorgunluklarını gideren, hayalgücünü tazeleyen bir Tuncer Erdem anlatısı. Kafa dinlemeyi sevenleri çekip götüren bir kitap.

I

Kâğıt toplama arabasının tekerleklerinden gelen gıcırtıların pesleşip ağırlaşması, arabanın artık dolduğunun ve gece yarısının yaklaştığının işaretiydi. Atık kâğıt toplamak için özel olarak yapılmış arabanın tasarımı çok basit olmakla birlikte, bu iş için biçilmiş kaftandı. Ne bir eksiği vardı ne de fazlası. Birbirine kaynatılmış metal çubuklarla bir iskelet oluşturulmuş, iskeletin alt arka çubuğuna iki tekerlek tutturulup önünde de sabit iki destek çubuğu bırakılmış, üst çerçeveye ise içine tepeleme kâğıt doldurmak için yapılmış koca bir çuval bağlanıp çerçevenin altına sarkıtılmıştı. Kâğıt toplayıcısı, her akşam olduğu gibi bu soğuk güz akşamında da işine devam ediyordu. Soğuk, şehrin eğlence merkezinin sokaklarındaki canlılıktan hiçbir şey götürmemişti. Aksine, yazın rehavetinden kurtulmuş insanlar daha da canlanmıştı sanki. Sinemadan çıkanlar, yeni matineye girmeye hazırlananlar, konuşup gülüşüyorlardı. Barlardan, meyhanelerden, sıcak hava ve kızartma kokularıyla birlikte, müzik ve insan sesi yayılıyordu sokaklara. Kapalı mağazaların kapıları önünde müzik yapan gençler oturuyor, ellerindeki tinerli bez parçalarıyla sokakların karanlık köşelerine kümelenmiş çocuklar kimsenin dikkatini çekmiyordu. Uzaklardan  gelen siren sesleri, bir alçalıp bir yükselerek sanki bu neşeli, eğlenceli sahnenin soğuk yüzünü anlatmaya çalışıyordu. Arabasının tekerleklerinde ve kendi bacaklarında aynı ağırlığı hisseden adam, kısa bir moladan sonra, eğlence semtinin karanlık dar sokaklarına girip çıkmaya devam etti. Galiba insanlar eğlenirken ya da içkiliyken kâğıtları daha hoyratça kullandığından şehrin bu kısmında daha çok atık kâğıt bulunabiliyordu. Toplananlar içinde en büyük miktarı gazeteler oluşturuyordu. Sonra, paket kâğıtları, karton içecek kutuları, çantalar ve mukavva koliler de olurdu toplananlar arasında. Kimi zaman, çöpe atılmış not defterleri, mektuplar ve eski kitaplar, parasal değeri olmamakla birlikte işe renk katarlardı. Bazen bir not defterini açıp buruşukluklarını düzelterek uzun uzun okuduğu olurdu adamın. Böyle anlar, yorucu iş saatleri arasına serpiştirdiği keyifli dinlenme zamanlarıydı onun için. Kâğıt toplayıcısı, bir bara girebilmek için kapısında kuyruk olmuş gençlerin arasından sessizce süzülüp hemen sola, sahafların sıralandığı izbe sokağa kıvrıldı. Sokağa girer girmez dükkân kapılarının önüne atılmış koca çöp yığınları karşıladı onu. Cam ve plastik şişeler, yemek artıkları, kâğıtlar, jiletler, çürük meyve-sebzeler, kullanılmayan çantalar, giysiler, gelişigüzel yığılmıştı üst üste. Bunların arasından kâğıtları ayıklayıp toplamak da onun işiydi. Bir iki kedi, kendi ilgi alanlarına giren çöplerle meşgul olurken, diğer yanda kâğıt toplayıcısı onlara ilişmeden kendi işine koyuldu. İşinin erbabı bir kişinin ağırbaşlılığı içinde, daha önce binlerce kez görüp ayırdığı farklı türde kâğıtları ayırıp çuvalına yerleştirmeye başladı. İşini bitirmeye yakın, eski kitapçı dükkânlarının birinin önünde, diğer çöpler arasında duran küçük bir bez torbayı fark etti. İçinde eski kitap-dergi olabilir düşüncesiyle çöp yığınları arasından kendine yol açıp torbaya ulaştı. Bu bez torbanın ağzı, içinden geçen bir iple sıkıca büzülüp bağlanmıştı. İpin düğümünü merakla çözüp torbayı araladı. Karanlıkta hiçbir şey seçilemediğinden içine elini daldırıp parmaklarıyla yokladı. Bunlar dürülüp iç içe yerleştirilmiş kâğıt tomarlarıydı. Böylesine düzenli yerleştirildiği halde çöpe atılmış kâğıtları daha iyi görebilmek için, arabasını sokağın içinde bırakıp elinde torbayla yine barın bulunduğu sokağa çıktı. Burada kâğıtları görmesine yetecek ışık vardı. Sokaktaki insanların onu rahatsız edemeyeceği aydınlık bir köşeye çekilip torbayı açtı. İçindekileri yavaş yavaş dışarı çıkardı. Dürülüp birbiri içine yerleştirilmiş yaprakları şöyle bir açıp bakınca, yazılar, çizimler dikkatini çekti. Daha da meraklanmıştı. Kâğıtlar içinden bir yaprağı diğerlerinden özenle ayırdı, buruşukluğunu düzeltti. Öteki yaprakları da aynı şekilde düzelterek tümünü okunaklı bir hale getirdi...

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.