Batnas Tepeleri’nde Zaman

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Denizin tuzuyla çoraklaşmış topraklarda pamuk tarımı mümkün mü? Bu "imkânsız düş"ün çarpıcı öyküsü, Saffet Tanman’ın anılarında hayat buluyor. Batı Anadolu’nun en büyük çiftliklerinden birisinin kuruluş serüvenine tanıklık eden bu anılar, aynı zamanda Cumhuriyet Türkiyesi’nin yeniden inşa programına da ışık tutmakta. Batnas Tepeleri’nde Zaman, düş ile gerçeğin, ideal ile gündelik hayatın birbirini tamamladığı insan serüveninden yola çıkıp Türkiye’nin yakın tarihine aydınlık bir pencere açıyor.

15

Köye İlk Traktörün Gelişi


Bugün köyde bir bayram havası esiyor. Çiftlik sahibi Fahri Bey bir traktör almış, Söke’den yola çıkmış, Samsun Dağları eteğindeki yoldan Batnas’a geliyormuş. Bütün mesele, karşıya salla geçirilecek makine; ya kayar da nehre yuvarlanırsa? Köy halkı erkekli kadınlı, çoluk çocuk herkes ovada, salın başında.
Biz de Fahri ve oğlumuz Hulusi ile evin arkasındaki tepeye çıkmış, dürbünle traktörün sala girişini seyrediyoruz. Traktör sağ salim karaya çıkıp köye doğru yollanıyor. Biz de evin önüne avluya inip merakla bekliyoruz.
Çavuş, atını koştura koştura gelip “Müjde bey, makine yolda, geliyor.” diyor.
Sesler yaklaşıyor, biraz sonra traktör avlunun kapısından bütün haşmetiyle giriyor; köy halkı da arkasında. Makine bir iki kere derin derin nefes alıyor, haldur huldur gürlüyor, bedeni tir tir titriyor. Kıçından pis kokan bir duman savurup durduğu yerde kalıyor. Fahri, traktörü getiren şoförden teslim alıp, “Bunun markası Oliver 99’dur” diyerek makineyi halka tanıtıyor.
Ben de “Ne güzel rengi var, gonca yeşili” diyorum.
Fahri gülüyor, hoşuna gitmiş:
“Haydi bunun ismi Gonca Yeşili Oliver olsun, ona Gonca Yeşili Oliver 99 diyelim bundan sonra” diyor.
Çocuklar ellerini traktöre sürdükçe şoför Hasan kızıyor, cebinden mendilini çıkarmış el izlerini siliyor. Fahri:
“Hasan, anlaşılan bunun şoförü sen olacaksın, haydi çek traktörü garaja da, bana, büroya gel içeri, makinenin bakımı hakkında seninle görüşeceğim.” diyor.
Oliver 99’u merak eden civar köylülerin gelip bakması günlerce devam ediyor.
Gonca Yeşili Oliver 99 geleli bir hafta kadar olmuştu. Bir sabah kuşluk vakti dut ağacının gölgesine sığınmış kahve içiyordum. Karşı Balat köyünden iyi görüştüğümüz bir ailenin oğlu olan delikanlı Mehmet atına atlamış çıkageldi. Oturdu, bir kahve içti, Balat’tan havadis verip çıktı gitti. On gün sonra Mehmet’in düğünü vardı, babası gelmiş bizi davet etmişti; tabii gidecektim. Mehmet birkaç gün sonra yine geldi, yine biraz oturup anasının babasının selamlarını iletip gitti. Bu çocuğun bir derdi var ama bana söylemek istiyor, söyleyemiyor diye düşünmeye başladım. Üç gün sonra Mehmet yine gelmez mi? Bu sefer kararlıydım; bu oğlanın bir derdi vardı muhakkak, lafı ben açacaktım, öyle de yaptım:
“Oğlum Mehmet” dedim, “Senin bana bir diyeceğin var amma bir türlü diyemiyorsun. Ben sizin yabancınız sayılmam, beni bir teyze bil, söyle.”
Mehmet kıpkırmızı oldu, ayağa kalktı:
“Hanım abla” dedi “Şu sizin yeni gelen Oliver 99 traktör var ya, bizim düğüne müsaade edip bir versen de gız evine giderken onu önümüze katsak da gümbür gümbür gitse, biz de ardından gitsek... Ne şanlı olur gayrı. Elini ayağını öpem hanım ablam.”
Ben böyle bir cevap beklemediğim için çok şaşırdım, çok da hoşuma gitti, gülmeye başladım.
“Neden olmasın” dedim. “Verdim gitti!.. Ama şoförü Hasan olsun, çoluk çocuk makineye binmeye filan kalkmasınlar, tehlikeli olur.”
Mehmet bir elimi bırakıp ötekini öperek yıldırım hızıyla atına atladı, koşturup gitti.
Düğün günü hediyeler alarak konu komşu ile birlikte Balat’a gittik. Tabii Arzu Bacı çoktan orada, daha evvel gitmiş; güzelce giyinmiş, yemenisine yine bir kırmızı çiçek iliştirmiş, bizi karşıladı.
“Haydi gız evine gidiliyo” dendi. Uzak değilmiş aynı köyden kız almışlar. Hepimiz yola koyulduk. Bir de ne göreyim, bizim Gonca Yeşili Oliver 99 öyle süslenmiş ki kalçaları bile görünmüyor. Her yanına renk renk, ince ipekli yemeniler bağlanmış, arka kısmın iki yanına işli dokuma iki şal atılmış, önünde de kır çiçeklerinden bir çelenk. Traktör giderken tir tir titriyor. Makine bir gümbürdedi, gız evinin önünde soluk alıp durdu. Biz de durduk. Buyur ettiler. Ben hediyelerimi verip geline doğru gittim, ona bir takı taktım. Oliver’in arkasından bir hayli yürümüştük, evin önündeki yastıklardan birine çöküp elimdeki soğuk ayranı bir çırpıda içtim. Artık yemek ikramı, oyunlar başlayacaktı.
Gonca Yeşili Oliver 99, gittiği bu düğünü hiç unutmaz sanırım.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.