Babam Hakkında Bir Yalan

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

“Televizyonun karşısına oturur, doğruca kameraya bakan bir siyasetçinin ya da bir şirket CEO’sunun düpedüz bilinçli yalanlar söylemesini seyrederdim ve hep aklıma bu adamların da çocukları olduğu, bize olduğu kadar onlara da yalan söyledikleri gelirdi. Yalan söyleyen sadece babam değildi, herkesin babası yalancıydı. Öyleyse benim kuşağımın kahramanlarının –hayalet kardeşlerimizin– kendilerini başka bir dünyada yeni baştan yaratmaya, öyle tercih ettikleri için değil, babaları onlara ihanet ettiği için  azmetmiş ahlaklı yetimler olmasına şaşmamak gerekirdi.”

“Çetin” bir ebeveyn-çocuk ilişkisinin güçlüklerini, hiçbir ucuzluğa ya da kolay yoldan suçlamaya kaçmadan anlatan gerçek bir otobiyografi.
Blake Morrison, Guardian

Karanlık ve rahatsız edici. Burnside’ın anlatısı bir şair duyarlılığına ve incelikle bilenmiş bir kesinliğe sahip.
Daily Telegraph

Dili kusursuz, anlatımı zengin ve gözü kara bir yazar John Burnside. Babam Hakkında Bir Yalan yazınsal kusursuzluğunun yanı sıra en korkunç durumlarda bile anlayış ve bağışlayıcılıkla acıyı ve kederi aşabilmenin yollarını gösteren, umut aşılayıcı bir kitap.
Irish Times

Bu kitap en iyisi kurmaca bir kitap olarak okunmalı. Burada olsaydı, eminim babam da aynı fikirde olurdu: Benim babasız olduğum ne kadar gerçekse, onun da bir oğlunun hiç olmadığı o kadar gerçektir.

Bir uçurumun kenarında duruyoruz. Boşluğa gözlerimizi dikip bakıyoruz –midemiz bulanıp başımız dönüyor. İçimizden ilk yükselen dürtü tehlike karşısında büzülmek oluyor. Nedendir bilinmez yerimizden kımıldamıyoruz. Yavaş yavaş, bulantı, baş dönmesi ve korku tarifsiz bir his bulutuna karışıyor. Bulut, adım adım, ama hissedilmeyecek kadar yavaş, Binbir Gece Masalları’ndaki lambanın ucundan çıkan buğunun cine dönüşmesi gibi şekilleniyor. Fakat uçurumun kenarındaki bulutumuzdan, masal iblislerinden ve cinlerinden çok daha feci bir şey tecessüm ediyor, bu bir düşünceden başka bir şey değil, lakin dehşetinin hazzının şiddetiyle bizi iliklerimize kadar ürperten korkunç bir düşünce. Bu kadar yüksekten düşmenin telaşını yaşarken ne hissedeceğimizi düşünmenin korkusu bu. Ve bu düşüşü –bu hızlı yok oluşu– tam da hayal edebildiğimiz en feci ve en iğrenç ölüm ve acı sahnelerinden biri olacağı için, sırf bu sebepten şiddetle arzu ediyoruz. Ve maksadımız bizi ne kadar yıldırıyorsa, kenara o kadar aceleyle ilerliyoruz. Bir uçurumun kıyısında titreyen insanın doğasında şeytani sabırsızlık kadar tutkulu başka bir şey yoktur, bu yüzden de boşluğa atlamayı düşünür. Herhangi bir düşünce teşebbüsünde, bu dürtüye boyun eğmek kaçınılmaz olarak ortadan kalkacak; zira düşünmek caymaya sevk etmekten başka bir şey yapmaz ve bu sebeptendir ki düşünemiyoruz. Bizi tutacak bir dost eli olmasa, ya da kendimizi uçurumdan aniden geri çekmekte başarısız olsak, düşer ve yok oluruz.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.