Aşk Tahtı / 1976-1982 Toplu Şiirler II

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Şiirimizin büyük ustalarından İlhan Berk'in Toplu Şiirleri (Eşik, Aşk Tahtı, Akşama Doğru) üç cilt halinde Yapı Kredi Yayınları şiir dizisinden çıktı. Yapı Kredi Yayınları İlhan Berk'in, 1994'ten başlayarak İnferno, Kanatlı At, Logos, Asılı Eros, El Yazılarına Vuruyor Güneş, Uzun Bir Adam, Poetika, Kült Kitap isimli şiir üstüne yazılar, çeviri şiirler, biyografik denemeler, günlük ve defterlerini -kısacası, şiirleri dışında tüm eserlerini- kitaplaştırmıştı. Toplu Şiirlerin de yayımlanmasıyla İlhan Berk 'Bütün Eserlerine Doğru' büyük bir adım daha atılmış oldu. 1918 Manisa doğumlu İlhan Berk'in 1947'de yayımlanan İstanbul kitabı ile başlayan Toplu Şiirler bugüne dek yayımladığı 18 şiir kitabını bir araya getiriyor. Galata ve Pera kitapları ise, şairin isteği doğrultusunda, önümüzdeki aylarda ayrı bir ciltte bir araya gelecek. Toplu Şiirlerin birinci cildi olan Eşik 1947-1975 yılları arasında yayımladığı onbir kitabını kapsıyor. İkinci cilt Aşk Tahtı ise şairin 1976-1982 arasında yayımladığı oldukça hacimli Atlas, Kül ve Deniz Eskisi'ni bir araya getiriyor. (Şimdilik) Son cilt Akşama Doğru'da ise şairin 1984-1996 arasında yayımlanan, kısa şiirlerinin ağırlıkta olduğu sondönem kitaplarını kapsıyor: Delta ve Çocuk, Güzel Irmak, Dün Dağlarda Dolaştım Evde Yoktum ve Avluya Düşen Gölge. Necatigil'e göre, "şairimizin uç beyi", "korkunç çocuğu" o. Yazamak denen cehennemin gönüllü çalışkanı... Yeni binyıl girerken şiirin bizzat kendisine dönüşmüş İlhan Berk'ten büyük hediye... Hem şiirseverlere, hem Türk diline...

yerküre

İSTANBUL, I

HALİÇ

Ve Haliç çocuk dişleri gibi dedim. Gülünce

Çıkan. Esmer. Esmer uyanması gibi vücudumun
Bir yerinin (bir deniz müzesinde iki foklu bir pelikanlı

ve korkunç hüzünler taşıyan
ve Eylül yüzlü).

Eylül bir çocuğun elinden tutmak gibi Fener’de
(ki bir Ortodoks kilisesine devam ediyordur
lacivert elbiseler giyer ve sarı düğmeleri sallanır rüzgârda

ve yeni yeni ağarıyordur vakit ve çok eski bir kazı
ki bir virgül gibi düşüyordur başaşağı

Balat’a).
Hava düştü Kâğıthane’de diyorum sonra da
Ve Eyüp’e bakıyorum. Eyüp’te su suya benziyor
Bir ev bir eve. Bir yaprak bir yaprağa.
Ve incecik çiziyor geceyi bir kâğıt bir ağaç.
Ve eski yeşil denilen bir yeşil.
Ve bir su çarkı
(Yavaş yavaş dönen. Bir atın çektiği
Gözleri bağlı. Sefil).

Köprünün demirlerine yaslanıp bakıyorum sonra yirmi altı
    yaşımla
Arkamda asker elbisesi. Bıyıklı. Uzun yüzüm.

Bir dağ istiridyesi gibi de sarı
Belli bir kızı seviyorum hep geceleri çıkıyor.

Bir balık geçiyor. Ben balığı yazıyorum. Balığı ve

Ben ki ne zaman doğduğumu bir köşeye yazmamışımdır
Ve hep kendimi götürmüşümdür gittiğim her yere

Ve bir sıkıntıyı alt katlarda oturan

Ve hiç çıkmayan.
Düşüyor Haliç. Felçli bir yüz gibi
Kanında demiryolu işaretleri, çapariler, haçlar
Ve iki küskün incir.

Eğilip damarlarını sayıyorum. Çekiyorum derisini
Ve ürkünç yalnızlığını. Bırakılmışlığını belki de.

Vuruyorum sonra ayağımla. İter gibi bir cesedi. Soğuk.
Ve şafak ıslaklığında.

Ve bir adamın kollarını. Bakır bir heykeli
Memelerini. Atları. Bir tahtayı. Yavaş

Yavaş sürüdüğün. Ve Aynalıkavak’a çıkıyor şimdi.

Ve iniyorum bir vadiyi. Belki bir ölümü
Evsiz, penceresiz ve dağınık bulan beni.

Ey hurda su! Kirleniyorum. Kirleniyorum. Bir sütçüden
Sütler içiyorum çok ihtiyar bir sütçüden

Üç padişah görmüş ve hâlâ topallayarak yürür
Topallayarak gelmiş gibi

Dünyaya
    Ve ölüme.
Canım bol sular içmek istiyor bol alkol
Cibali’de sarı bir çocuğun elinden.
Bir patrikhane kapıcısıyla konuşmak sonra
Dünyanın öbür ucundan mektuplar alan
Dünyanın öbür ucundaki bir kadını seven
Ve yalnız anahtarlarıyla yaşayan.

Sonra eski kitapları, eski tarihleri karıştırmak
Suyun en eski tarihini bulmak
Ve bazı çiçekleri
(ki daha ilk duyuyorsundur adını
duyar gibi bir yıkıntıyı).


Eski bir urba gibi kent. Eski bir urba gibi giyiyorum kenti
Bir kadırgayı. Türlü seslerdeki bir saati
Sütlüce’yi. Sütlüce’deki bir avluyu.
Eski takvime göre ok atanları. Nişan taşlarını
Ve bir yağmuru yeraltlarını dolaşan. Yinimin
Atlasında gidip gelen

Ve kalan.


Sen ey benim git dediğim gök! Ve ey yalnız su!
Duyuyorum işte umurunu, kaslarını, yanak kemiklerini

Ve cesedini (eski bir gemi leşi ağırlığında
ve mavi damarları atar hâlâ: Bir hızarın kestiği
ve ne ölüme benzer
ne de dirime ve).


Düşüşünü sonra
Bir deniz askeri kılığında dolaşışını


Ve çekilişini. Çok uzun.

Uzuyor su. Kasımpaşa’da bir balıkçının tablası.
Nişancı Ahmet Paşa çeşmesi. Çarklı bir Şirket-i Hayriye
    vapuru
Ki yalnız Fener’e, Kasımpaşa’ya, Eyüp’e uğrar ve elli hissesini
    Valide Sultan almıştır.
Ve hamalları Karahisarlıdır. Sudadır sonra hep gözleri
Ve elleri.

Ve dümeni on beş derece meyillidir
Onun için yelkovan kuşlarının karınlarını görürsün
Bir kız sabahları eğik oturur onun için
Ve çillidir nedense.

Kanatlarını açtı açacak bir sülün. Ve bir yeri yüzümün
Çok sarı çok uzun. Uzun yolculuklar düşündüğümden

Ve incecik kemiği bir şiirin

Bir deniz kıyısında.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.