Alabalıktan Zarganaya Türkiye Balıkları

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Ülkemizde balık denince ilk akla gelen isim Ali Pasiner'in baskısını göremeden hayata gözlerini kapadığı ve son hazırladığı kitap olan Alabalıktan Zarganaya Türkiye Balıkları YKY tarafından yayımlandı. Ali Pasiner'in bütün ömrü boyunca yaptığı araştırmaların bir özeti sayılabilecek bu dev kitap Ara Güler'in fotoğraflarıyla başka bir boyut kazanıyor.

Kimi derya, kimi umman; kimi su, kimi deniz der ona. Yıllarca onunla yaşadığımız, içinde yüzdüğümüz ve tutkuyla bağlı olduğumuz büyük mavidir o.
İnsanoğlu asırlar ötesinden bu yana ona sahip olmak istemiş, ancak korumasını bilememiş, kirletmiş ve dengesini bozmuştur.
Büyük mavinin içindeki yaşamı tanıdıkça onun ne kadar çok ve çeşitli sahibi olduğunu görüyoruz. Planktonlardan kabuklulara, kıkırdaklılardan kemiklilere kadar onbinlerce değişik türde canlı, bu kocaman mavinin içinde yaşamlarını sürdürüyorlar.
Doğanın değişmeyen kuralı; güçlü olan zayıfı burada da yok ediyor. Ayrıca insanoğlunun bütün kötü niyetine rağmen ürüyor, üredikçe de çoğalıyorlar. Sessizce. Büyük mavinin içinde uygun bir ortam buluyor ve aldıkları biçimlerle, renklerle hemen buna uyum sağlıyorlar. Kimi kuma gömülüp avını bekliyor, kimi denizleri, ırmakları aşıp doğduğu göle gelerek yumurtalarını bırakıyor ve orada ölüyor, kimi yavrularını ağzında taşıyor. Sessiz ama pek çok şeyin bir anda olup bittiği bir dünya burası. Aynen bir pandomimde olduğu gibi. Sahne büyük mavi, oyuncular ise büyük mavinin canlıları. Hayat sürüyor. Sessizce.
İnsanoğlu avcı bir yapıya sahiptir. Asırlardan beri vurduğu ve tuttuğuyla besinini ve giyimini sağlamış hatta avlarından elde ettiği kemiklerle yeni av aletleri yapmış, geçen yıllar boyunca av tekniğini geliştirmiş ve bir av kültürü yaratmıştır.
Kimlerdi bu kültürü günümüze dek taşıyanlar? Tatlı su balıkçılığını nerelerden, ne zaman Anadolu’ya taşımışlardı? Kıyılara kadar uzanıp büyük maviyle karşılaşınca deniz balıkçılığına nasıl başlamış ve bu kültür Osmanlılara kadar nasıl ulaşmıştı? Kitabımızın birinci bölümü bu konuları içeriyor.
İkinci bölümde balık isimlerinin kökenlerini araştırdığımız zaman ortaya çok ilginç örnekler çıkıyor. Orta Asya kökenli tatlı su balıkları Anadolu’da, değişik yörelerde, değişik isimlerle tanınıyorlar.
Denize doğru yöneldiğimizde ise deniz balıklarının isimlerinin Greko-Latin kökenli olduklarını görüyoruz. Deniz balıklarının aldıkları isimlerin sadece biçimlerinden ötürü olmayıp arkalarında saklı bazı mitoslardan kaynaklandığına da şahit oluyoruz.
Balığın, Altay yaratılış destanından Hint mitolojisine, dünyayı boynuzları üstünde taşıyan boğanın altına girip denge sağlamasından, Hera Dağı’nı sırtında taşımasına kadar kitabımızın üçüncü bölümünde incelediğimiz bazı konular. Böylelikle mitologya ve inançlarda balığın ne kadar önemli bir yeri olduğunu görüyoruz.
Dördüncü bölümde Türkiye’nin denizlerinde, akarsu, göl ve barajlarında yaşayan deniz ve tatlı su balıklarımızı inceliyoruz. Ayrıca bu bölüm yurdumuzda bölgelere göre balık üretimi hakkında geniş bilgi içeriyor.

        Gideceksin ırıpların çalkantısında.
        Balıklar çıkacak yoluna, karşıcı;
        Sevineceksin.
        Ağları silkeledikçe
        Deniz gelecek eline pul pul... (Orhan Veli)

Sabah suyunda tek başıma Kuzey Ege’ye açıldığım zaman bu dizeler kulaklarımda yankılanırdı.
Bu küçük anı beni kitabın beşinci bölümü olan Sanatta Balık’ı yazmak için yüreklendirdi. Divan şiirinden tasavvufa, halk edebiyatından yenilik edebiyatına kadar ne çok şiire konu olmuştu balık. Sadece şiir mi? Romanda da, hikâyede de çok güzel örnekler vardı. Sonra sıra resime geldi. Balığı sıradan bir natürmort olarak değil, onu büyük mavinin içinde rengârenk betimleyen ressamlar eserleriyle, zekâ ve espri dolu çizgileriyle karikatüristler katıldılar bu bölüme. Pek çok dost yazar da bu konuda yazdıkları denemelerle katılınca adeta bir şenlik oldu.
Balığın nasıl satın alınıp saklanması ve temizlenmesi, hangi mevsimlerde hangi balıkların yeneceği ve nihayet pek çok balık yemeğinin tarifleri kitabın altıncı bölümünü oluşturuyor. Bu bölüm Hafız Zühdü’nün “Hamsi Destanı”ndan mülhem on dört çeşit hamsi yemeğiyle son buluyor.
Kitabın yazılışının her safhasında bana her türlü desteği veren
Yapı Kredi Yayınları’nın kıymetli yönetici ve çalışanlarına teşekkürü bir borç bilirim.
Bu kitap pek çok dostun emeğini taşıyor. Her biri karanlıklar içinde yolumuzu aydınlatan bir ışık. Çektikleri fotoğraflarla kitabımıza katkıda bulunan Ara Güler, Alptekin Baloğlu, Buğrahan Şırvancı,
Müfit Çırpanlı, Hatice Aslankaya, Derin Türkömer, Nüzhet Terem, Aydın Coşkun, Mahmut Suner’e; resim ve yazılarıyla katılan Mustafa Pilevneli, Argun Okumuşoğlu, Kezban Arca Batıbeki ve Avni Arbaş’a; karikatürleriyle destekleyen Semih Balcıoğlu’na; yazılarıyla katılan Ferit Edgü, Gavsi Bayraktar, Nejat Gülen, Gürol Sözen, Tuğrul Şavkay, Refik Durbaş, Burhan Oğuz’a ve kitaplarından yararlandığım Metin And’a; tatlı su ve deniz balıklarıyla ilgili araştırmalarım sırasında bana destek veren Levent Artüz, Suha Umar ve Mert Keçeci’ye ve nihayet büyük bir sabır ve dikkatle kitabın yazılımını yapan Banu
Tülümen Yalçın ve Esin Baysal’a sonsuz teşekkürler ederim.

Ali Pasiner
23 Şubat 2003
Nişantaşı

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.