Açık Kapı - Oyunculuk ve Tiyatro Üzerine Düşünceler

PAYLAŞ
SATIN AL YORUM YAZ
Kitap Akrabalıkları

Peter Brook, çağımızın en önemli tiyatro yönetmenlerinden ve kuramcılarından biri. Türkiye’de özellikle Boş Alan adlı kitabıyla tanınan Brook, tiyatro, sinema ve opera alanlarında pek çok eser verdi. Bu kitap Peter Brook’un tiyatro anlayışına bir adım daha yaklaşmak ve onunla beraber bu prova süreçlerini yaşayabilmek için bulunmaz bir fırsat.

Can Sıkıntısının Sinsiliği Bir gün, bir İngiliz üniversitesinde Boş Alan adlı kitabımın temelini oluşturan konferansları veriyordum ki, bir yükseltinin üzerinde ve büyük siyah bir deliğin önünde buldum kendimi; o deliğin diplerinde, karanlıkta oturan bazı insanları belli belirsiz seçtim. Konuşmaya başladığımda söylediğim her şeyin oldukça amaçsız olduğunu hissettim. Giderek daha fazla umutsuzluğa düştüm, çünkü onlara ulaşmanın doğal yolunu bulamıyordum. Okul defterlerini dolduracak akıllıca sözleri bekleyen dikkatli öğrenciler gibi oturduklarını gördüm; bu arada ben de oturanlardan iki metre yüksekte bulunmanın getirdiği otoriteyle eğitici rolüne soyunmuştum. Şans eseri, durup başka bir yer aramayı önerecek cesareti buldum. Konferansı düzenleyenler gittiler, bütün üniversiteyi araştırdılar ve sonunda çok dar ve çok rahatsız, fakat doğal ve daha yoğun bir ilişki olanağını yakaladığımız küçük bir oda buldular. Bu yeni koşullar altında konuşurken öğrencilerle aramda yeni bir ilişkinin var olduğunu hemen hissettim. Sorular da cevaplar gibi çok daha rahat bir şekilde akıyordu. O gün uzam konusunda aldığım o sıkı ders, yıllar sonra Paris’te Uluslararası Tiyatro Araştırmaları Merkezi’nde gerçekleştireceğimiz deneylerin temelini oluşturdu. Nitelikli herhangi bir şeyin gerçekleşebilmesi için boş bir uzamın yaratılması gerekmektedir. Boş bir uzam, yeni bir olgunun yaşama geçebilmesine olanak sağlar; çünkü içerikte, anlamda, anlatımda, dilde ve müzikte etki uyandırabilen herhangi bir şey, yalnızca deneyim taze ve yeniyse var olabilir. Fakat, onu kabul edecek saf, bakir bir uzam yoksa, taze ve yeni hiçbir deneyim olanaklı değildir. Güney Afrika’da bir taşra kentinde bir Zenci Tiyatrosu hareketi yaratan, oldukça dinamik, Güney Afrikalı bir yönetmen bana şunu söyledi: “Boş Alan’ı hepimiz okuduk, çok işimize yaradı.” Çok memnun oldum fakat bu kitap Afrika’daki deneyimlerimizden önce yazılmış olduğu ve Londra, Paris, New York... tiyatrolarına açık göndermelerde bulunduğu için çok da şaşırdım... Kitapta ne bulmuş olabilirlerdi? Kitabın onlar için de bir anlam taşıdığını nasıl hissetmişlerdi? Soweto’daki yaşam koşulları içine tiyatroyu getirme göreviyle nasıl ilintilendirilmişti? Ona bu soruyu sordum ve yanıtladı: “İlk cümle!” Boş bir alan alabilirim ve ona çıplak sahne derim. Bu boş alandan biri yürüyerek geçerken bir başkası da onu izler. Tiyatro eyleminin gerçekleşmesi için gereken sadece budur. İçinde bulundukları koşullarda tiyatro yapmanın kaçınılmaz bir felaket olduğuna inanmışlardı, çünkü Güney Afrika’nın taşra kentlerinde tek bir “tiyatro binası” yoktu. Paris, Londra ve New York’ta olduğu gibi ışıkları ve renkli projektörleri, perdeleri ve kulisleri bulunan, bin koltuklu tiyatroları olmadığı takdirde pek fazla ileri gidemeyeceklerini düşünüyorlardı. Sonra birdenbire ortaya çıkan bir kitabın ilk cümlesi tiyatro yapabilmek için ihtiyaçları olan her şeye sahip olduklarını açıklıyordu. Yetmişlerin başlarında “tiyatro” olarak bilinen yerlerin dışında deneyler yapmaya başladık. İlk üç yıl boyunca yüzlerce kez caddelerde, kafelerde, hastanelerde, antik Persepolis kentinin yıkıntılarında, Afrika köylerinde, Amerika’da garajlarda, barakalarda, kentlerdeki parkların beton bankları arasında oynadık. Çok şey öğrendik; oyuncular için asıl deneyim, alışık oldukları görünmeyen seyirci yerine görebildikleri bir seyirciye oynamalarıydı. Pek çoğu büyük, geleneksel tiyatrolarda çalışmışlardı ve Afrika’da, tek genel ışık kaynağı olan, izleyici ile oyuncuyu aynı ayrımsız aydınlatmaya maruz bırakan güneşin altında kendilerini seyirciyle doğrudan ilişki içinde bulmaları büyük bir şoktu. Oyuncularımızdan biri olan Bruce Myers, bir keresinde şöyle demişti: “Bu işi kendileri için yaptığım insanları bir kere bile görmeden, hayatımın on yılını profesyonel tiyatroda geçirdim. Birdenbire onları görebilmeye başladım. Bir yıl önce, çıplaklık duygusuyla paniğe kapılabilirdim. En önemli korunma mekanizmam elimden alınmıştı. Şöyle düşünebilirdim: ‘Seyircilerin yüzlerini görmek ne büyük bir kâbus!’ ” Tam tersine, birdenbire fark etti ki seyircileri görmek yaptığı işe yeni bir anlam kazandırıyordu. Boş uzamın bir başka yönü de boşluğunun paylaşılmasıdır: orada bulunan herkes için uzam aynı uzamdır.

* E-posta adresiniz hiç kimseyle paylaşılmayacaktır.